Yeni Orta Çağ ve Spiritüel Tarikatlar

Yeni Orta Çağ ve Spiritüel Tarikatlar

ALİ OSMAN AYDIN

Geçtiğimiz günlerde Belgrad Ormanı'nda ölü bulunan peyzaj mimarı Ece Gürel'in spiritüel bir "tedavi" seansına katıldığı ortaya çıktı. Öyle görülüyor ki eğitimli, şehirli, iyi gelirli insanlar; "akıl ve bilimle" tatmin edemedikleri varoluşsal boşluklarını spiritüel ritüellerle doldurmaya çalışıyorlar. Çakralar, enerji akışları, frekanslar, kuantum sıçramaları, şifa ritüelleri, isimler ve sayılar üzerinden üretilen kehanetler, vs... Eskiden "hurafe" denilerek alaya alınan inançların yerini, "bilimsel" bir dille pazarlanan bu tür saçmalıklar aldı.

Ve en ilginci, bu yeni tarikatın müritleri sıradan insanlar değil. Garsonlar, marangozlar, çiftçiler yok bu tarikatların içinde; metropollerde çalışan beyaz yakalılar, akademisyenler, fenomenler ve sanatçılar var Müritlerinin çoğu iyi "eğitim" almış kişiler. Çoğu Avrupa görmüş. Çoğu mesleği ve kariyeri ile alt orta sınıflara "ideal" olarak gösterilen bir tipolojiye sahipler.

Eğitim seviyesi yükseldikçe bu tür spiritüel inançlara olan bağlılık da artıyor. Eğitim seviyesi yükseldikçe avlanmak daha da kolaylaşıyor! Kimileri yıldız haritalarıyla yaşamını şekillendiriyor, kimileri tanımadığı insanlara sarılıp "şifalanıyor", kimileri ise yüksek ücretler ödeyerek bir "guru"nun akıl dışı yöntemlerini takip ediyor.

Elbette kimse bunları amme hizmeti olsun diye, Allah rızası için yapmıyor. Hiçbir şey bedava değil. Spiritüel tarikatlara katılmak için kesenin ağzını açmanız, cömertçe harcamanız gerekiyor. Ne kadar para verirseniz, o kadar "aydınlanıyorsunuz". Daha ne olsun! Haftalarca süren inzivalara gidiyor, enerji seansları alıyor, çakraları açıyor, evrenle bağlantıya geçiyorsunuz! Sonuç Hiçbir şey değişmiyor. Maddi olarak soyuluyor, manevi olarak hüsrana uğruyorsunuz.

Meseleyi iş yaşamının koşullarına bağlayanlar, koşullar değiştiğinde insanların bu yollara tevessül etmeyeceğini savunuyorlar! Aynı insanlar dinleri ortadan kaldırınca da inanma ihtiyacının ortadan kalkacağını savunuyorlardı.

Oysa görülüyor ki inanma ihtiyacı ortadan kaldırılamıyor. Çünkü "insan" doğal olarak inanmaya meyyal bir canlı. Bir yaratıcıya inanmıyorsa da bilime, guruya, evrene, çakralara inanıyor mesela! Ama illa inanıyor.

Modern toplumu ve onun okullarını inşa edenler, o sıralardan yetişenlerin asla din gibi "ilkel inançlara" bulaşmayacağını; o insanların inançlar tarafından "kandırılmayacak" kadar rasyonelolacaklarınıiddia ediyorlardı. Bu gaye ile dinlere savaş açtılar. Dinin sembollerini gördükleri her yerde yıkmaya, simgelerini toplumdan kazımaya çalıştılar.

Özellikle İslam'a hurafe diyen, kendisi ile inancı arasına elleriyle duvar ören ve bununla da gurur duyan kuşaklar yetiştirdiler. Siz de bunlardan bazıları tanıyorsunuzdur Bu kuşaklar laik, demokratik, modern yaşam tarzını kelimenin tam anlamıyla "kutsallaştırdılar".