Mürekkep Yalamış Adamların Husumeti!

"Bir damla da olsa mürekkep yalamış adamların arasındaki husumet kan davasından bile daha korkunçtur."

-Yeraltı

Zeki Demirkubuz ve Nuri Bilge Ceylan medya üzerinden söz düellosuna başladılar. Şimdilik bu düellonun kazananı yok. Uzaktan bakıldığında Demirkubuz'un daha isabetli atışlar yaptığına dair bir intiba oluşuyor.

Özellikle Twitter ve ekşi sözlük muhiti bu düelloyu en başından beri istedi. Hatta istemekle kalmadılar, bu düelloya zemin hazırlayacak şekilde iki tarafı da kışkırtıp durdular.

Yıllardır bu iki ismin arasındaki gerilime dair türlü asparagaslar dönüp duruyor sosyal medyada.

Sosyal medya bir arenaya dönüştü çünkü. Seyirciler en fantastik, en ilgi çekici, en heyecan verici dövüşü izlemek istiyorlar. Artık gazeteci siyasetçi kavgaları arena ahalisini kesmez oldu.

Bu enteresan ve üzerinde durulması gereken bir durum bence. Deve güreşi, horoz veya köpek dövüşü gibi şeyler kültürümüzde var. Güçlü gördüğümüzün gücünü öteki güçlü üzerinde görmek isteyen karanlık bir yanımız var.

Sadece biz de yok tabii. Hemen her toplumda var bu.

Kalabalıklar daha fazla agresiflik istese de neticede tartışmalarıyla ekranımıza düşen bu iki adam Türk sineması, hatta dünya sineması için son derece önemli adamlar.

Nuri Bilge'yi neredeyse köyünde ailesi ile çektiği ilk film olan Koza'dan beri takip ederim. O zaman gelecek vaat eden yönetmen olarak selamlanmıştı sinema dergilerinde. Yanılmıyorsam sene 95'ti. Siyah beyaz görüntülerle saf sinemaya yaklaşan bir iş ortaya çıkarmıştı. Ayrıksı yanı kendini ortaya koyuyordu.

Çok enteresandır ki sonrasında çektiği filmlerle sinematografisini her filmde daha üst bir seviyeye çıkardı. Uzak'tan sonra kendisini dünyada üst lige çıkaran Bir Zamanlar Anadolu'da gibi bir film yapabildi. Dünyada bunun çok örneği var mı emin değilim. Genelde, Orson Welles gibi en iyi filmler kariyerin başında yapılır, sonradan yönetmen kendini tekrar eden filmler yapar.

Demirkubuz bu anlamda Masumiyet'te yakaladığı samimiyeti Kader'de gayet ustaca tekrar yakaladı. Hatta daha ileri bir seviyeye taşıdı. Kendi stilini zenginleştirdi. Kor, Bulantı gibi yine güçlü filmlere imza attı.

Demirkubuz Türkiye'de ana akım sinema izleyicisinin pek de hoşlanmadığı bir sinema biçimini sadakatle sürdürdü. İnsandaki kötü yanı didikledi. Anlamaya çalıştı. Gözler önüne serdi. Seyirciyi yüzleştirdi. Bu tabiatı icabı sert ve karanlık bir sinema. Bu anlamda ele aldığı temalara bakarak Demirkubuz M. Haneke ve D. Aronofskygibi adamlarla anılabilir rahatlıkla.