Köprünün ardındaki soru!
ALİ OSMAN AYDIN
O harika müziğini bir ıslık gibi kimi zaman çaldığım Kwai Köprüsü filmini ne zaman izlesem, istemsizce ilginç sorular ve düşünceler zihnime doluşu veriyor.
Hani şu Arabistanlı Lawrence filmiyle hem sinemaya bir başyapıt kazandıran hem de oryantalizmin dibine vuran, dahi yönetmen David Lean'in filmi.
Film ikinci dünya savaşında Japon işgali altındaki Burma'da İngiliz savaş esirlerinin, Japon hükümeti için Kwai Nehri üzerine bir demiryolu köprüsü inşa etmeye zorlanmasını anlatıyor.
Düşman ülkenin çıkarlarına hizmet edecek bir köprü olacaktır bu! Britanya askerleri bu köprü yapma işini, düşmana hizmet ettiği için savsaklayacaklar mıdır acaba
Film bu ahlaki ikilemi seyircisinin önüne koyar.
Hangisini yapmak doğrudur
*
Tam burada devreye esir İngiliz Albay Nicholson girer.
Zekâsı, gururu, kuralcılığı, inancı ve soğukkanlılığıyla İngiliz terbiye sisteminin bir örneğidir Nicholson. Esir olmasına ve bir hücrede tutulmasına rağmen savaş hukuku üzerinden Japon Albay ile girdiği psikolojik harbi kazanır.
Hücresinden çıkarılır ve köprü inşaatını ciddiye almayan Britanya askerlerinin karşısına dikilir. Onları düzene sokar ve şöyle seslenir:
"Onlara bir Britanyalı askerin neler yapabileceğini göstermeliyiz! Biz işimizde ciddiyiz. Bu barbarlara Batı metotlarının etkilerinin onları utanca sokacağı bir ders verebiliriz. Bu bizim meydan okumamızdır!
Bir gün bu savaş sona erecek. Köprüyü kullanan insanlar onu Britanyalı askerlerin yaptığını hatırlayacaklar."
Asker canlanır. Ciddileşir. Kendine çekidüzen verir. Disiplinine geri döner. Ve sonsuza kadar kalacak muhteşem bir köprü inşa etmek için Albay Nicholson'ın komutası altında ciddiyetle işe başlar…
*
İngiliz Doktor Nicholson'a yaklaşır ve: "Onlara, kendileri için yapabileceklerinden daha iyi bir köprü yapmak zorunda mıyız" diye sorar.Ahlaki problem herkesin aklını da vicdanını da kurcalamaktadır. Biz de olsak aynı soruyu kendimize sormak zorunda kalırdık muhtemelen.
Filmin en önemli kısmı sanki burasıdır. Çünkü anlatının bütün bilinçaltı burada ifşa edilir. Albay Nicholson son derece kararlı bir şekilde şöyle söyler:
"Bu adamlara (Japonlara) ruhsal ve bedensel olarak bizden daha kötü olduklarını göstermenin önemini anlamıyor musun
Ve Doktora o keskin soruyu sorar:
"Sen Doktor; (Japon Albay) Saito'yu ameliyat edecek olsan, onu öldürür müydün"
*
Albay Nicholson sadece sıradan bir köprü yapmak istemez, aynı zamanda düşmanlara Batı'nın düzen, disiplin ve teknik becerilerini göstermek ister. Esir de olsalar düşmanlarından daha üstün olduklarını ispat etmek ister.
Albay Nicholson'ın düşmana bile "medeniyet dersi" verme iddiası, hiç şüphesiz, kendi kültürünün ahlaki ve teknik üstünlüğüne duyulan inançtan beslenir. Köprünün inşası, yalnızca fiziksel bir görev değil, bir psikolojik zafer ve ahlaki üstünlük kurma aracıdır.
Albay Nicholson askerî görevini, bir tür kültürel temsil enstrümanı olarak görür. Ona göre asker, sadece savaşan değil, kendi medeniyetinin üstünlüklerini üzerinde taşıyan kişidir. Böylece düşmana, köle değil, hâlâ değer üreten saygın bir özne olunduğu mesajı verilir.
Düşmana: "Gücünle beni esir alabilirsin. Ama benden daha çalışkan, disiplinli, planlı, dürüst ve kendine hâkim biri olmadığını bilmelisin" demeye çalışılır.
Nihayetinde köprü başarıyla yapılır. Fakat sömürgeci İngiliz hükümeti kendi askerleri tarafından yapılan bu köprüyü Albay Nicholson'ın da öleceği bir operasyonla bombalayarak yıkar.
Albay son nefesine kadar köprüyü, onu yıkmak isteyen İngiliz komuta kademesine karşı korumaya çalışır. İdealizm ile gerçek çatışır.
Nicholson'ın düşmanın işine yarayacak sağlam bir köprü yapma düşüncesi pek çok açıdan tartışılabilir elbette. Filmin kendi içinde barındırdığı çelişkiler de…
Fakat ben burada Albay'ın titiz tavrına odaklanıyorum.
Albay, hangi şart altında olursa olsun ruhuyla bağlı olduğu hayat görüşünün dikte ettiği gibi davranmakta ısrar eder. Geçiştirme yanlısı her tutumu, küçük düşürücü bulduğu için reddeder. Sonuçları kendisinin ve milletinin aleyhine ve düşmanlarının lehine de olsa