Kırım Notları: Bir Ziyaret, Bir Hafıza
ALİ OSMAN AYDIN
Geçen hafta bugün özel bir davet nedeniyle Kırım'daydık. Oldum olası Kırım benim için özel bir yerdir.
Tarih kitaplarını birazcık karıştıran biri Türkiye Türkleri ile Kırım Tatarlarının kurdukları ittifakla yüzyıllarca Avrupa siyasetine nasıl yön verdiklerini görecektir. Özellikle 1590'larda Akıncı Ocağı'nın kaybından sonra nereye sefer olsa Kırım Hanları orada Osmanlı Kuvvetleri destekleyen bir askeri güç olarak hazır bulundular.
Bu yüzden "tarihimizdeki en travmatik olaylardan biri nedir" diye sorarsanız, size, "Kırım'ın kaybıdır" derim.
Kırım'ın kaybı, Küçük Kaynarca Antlaşması Türkiye Türkleri üzerinde yüzyıllarca süren bir travma yaratmıştır.
Çünkü Kırım hem soydaş hem de dindaşlarımızın yaşadığı bir memleketti.
Sürgün, Sessizlik ve Bilinmeyen Kırım
Tarihsel öneminin büyüklüğüne karşın Kırım'ın sonradan yaşadıkları, Kırımlı kardeşlerimizin 1944'de maruz kaldıkları sürgün gibi büyük afetler ve şimdiki durumları ülkemizde maalesef yeterince bilinmiyor.
Bu yüzden yola çıkarken büyük bir heyecan içindeydim. Bilmediğim ama merak ettiğim bir dünyaya gidiyordum. Hem de savaşın sürdüğü bir coğrafyaya...
Nitekim Kerç boğazında, araçlarımızın durdurulup, aranmak için araçlardan indirildiğimizde... "Savaş bölgesine girdik" diye geçirdim içimden.
Hayat Bildiğimiz Gibi...
Ama aksine, Kırım'da hayat gayet olağan bir şekilde akıyordu. Trafik sıkışık, caddeler kalabalık, kafeler tıka basa doluydu.
Kırım'a gidişimizin nedeni, "Kırım Tatarları ile Yurtdışındaki Soydaşlarla Münasebetlerinin Geliştirilmesi" konulu uluslararası Yuvarlak Masa Toplantısı'na katılmaktı. Katılımcılar arasında 7 Kırım Tatar Türkü milletvekili, bakanlar, eğitimciler, çeşitli ülkelerden sivil toplum temsilcileri vardı.
Onlarca Yılın Hasreti
Kırım'da camiler ibadethane olmanın yanında milli kimliğin de ayrılmaz bir parçası...
Bu yüzden programın ilk gününde soluğu meşhur Cuma Camiinde aldık. Cuma camii eski adıyla Akmescit'te, yerin şimdiki adı: Simferopol'da.
Cami neden meşhur, söyleyeyim: Yapım için, proje safhasından inşaatına ve minarelerinden ezan okunmasına kadar onlarca yıl bir sürü zorluğun aşılması gerekmiş de ondan...
Yani bu Cami 1987 sonrası anayurtlarına dönen Kırım Tatarlarının onlarca yıllık hasretlerinin bir nişanesi imiş. Tıpkı bizim Taksim'e cami yapma meselemiz gibi... Müftü bey Cami'yi hayata geçirebilmek için elinde projelerle kapı kapı dolaşıp durmuş yıllarca. İlhakın ardından Cami inşaatı başlamış. İlk ezanda 2021'de okunmuş.
Şehre Taşla Yazılan Yazı
Ama nasıl güzel, nasıl ihtişamlı bir cami... Zaten cami, Osmanlı mimarine göre yapılmış. Dışarıdan onu gören kendini bir anda İstanbul'da, Bursa'da hissedebilir.
Ama Kırım Tatarları için anlamı daha da büyük tabii caminin. Onlar için bekleyişin, sabrın, metanetin, gayretin, var olma mücadelesinin bir ifadesi. Bu cami "her şeye rağmen buradayız" cümlesinin taşla söylenmiş hali gibi.
Sadece Cami değil klasik usul de olduğu gibi yanı başına bir külliye de yapılmış. Caminin hemen bahçesinde Kırım Tatarlarının din işlerinin yürütüldüğü harika bir müftülük binası var. Mimari yine Osmanlı tipi.
Rakamların Diliyle Kırım Tatarları
Orada Kırım yöneticilerinden yapılan faaliyetlerle ilgili brifing aldık. Kırım'da bugün yaklaşık 2,5 milyonluk nüfusun 300 binini Kırım Tatarı kardeşlerimiz oluşturuyormuş. Kırım Cumhuriyetinde 537 okul varmış. Eğitim kurumlarında Kırım Cumhuriyetinin 3 devlet dilinde ve Rusya Federasyonu'na bağlı halkların Ermenice, Bulgarca, Yunanca, Almanca, Ukraynaca, Rusça gibi 7 ana dilinde eğitim veriliyormuş. Tabii ki bu dillerden biri de Kırım Tatar Türkçesi...
Yani Kırım'da çocuklar ana dilleriyle, Kırım Tatar Türkçesi ile eğitim görüyorlar.
Sürgünden Müftülüğe
Programda Kırım ve Sivastopol Müslümanları Müftüsü değerli Hacı Emirali Ablayev Müftü Bey ile de bir görüşmemiz oldu. Müftülük Kırım'da Türkiye'de olduğundan daha büyük ve daha kritik bir anlama sahip. Müftüler bir nevi kanaat önderi gibi...
Bir toplumun en büyük şanslarından biri nedir
İnsanlar daha anlatmadan onların sorunlarını bilen, anlayan, dert edinen yöneticilerdir, değil mi
Bana sorarsanız Kırımlı kardeşlerimizin en büyük şanslarından biri de Hacı Bey gibi bir müftüye sahip olmalarıdır.
Hacı Bey, 25 yıldır müftülük koltuğunda oturuyor. Anne babası 1944'de Özbekistan'a sürgün edilenlerden... 80'lerin sonunda tekrar ata yurduna dönüyorlar.
Ukrayna zamanını, ilhak sürecini, sonrasını, Kırım'ın yaşadığı değişimi dışarıdan değil içeriden bir gözle, olayların bizzat içinde yer alarak görüyor.

19