Kazdığın Kendi Mezarın!

Martin Scorsese'nin Casino'su geldi aklıma. Film gereğinden fazla uzundu ama sinematografisi çok iyiydi. Casino, gözalıcı kıyafetler, baş döndürücü mekanlar ve lüks arabaların kuşattığı Las Vegas'ın parıltılı kumar dünyasını anlatıyordu.

Filmdeki lüks, şatafat ve zenginlik ne kadar sersemletici ise filmin anlattığı hayat hikayeleri de bir o kadar tiksindiriciydi.

O inanılmaz şaşaayı finanse edebilmek için en vahşi suçlar düşünmeden işleniyordu Casino'nun dünyasında. Kravatı, ceketi, kol düğmeleriyle ortalarda beyefendi gibi dolaşan adamların hepsi gerçekte birercanavardı. Başkalarının hayatlarını yiyerek hayatta kalabiliyorlardı. Şehrin etrafındaki çöl, gece vakti gizlice gömülmüş bahisçi cesetleriyle doluydu. Uyuşturucunun her türü çeşmelerden akıyormuşcasına tüketiliyordu. Casino her şeyin için için çürüdüğü bir dünyaydı...

Üzerinden çok zaman geçti ama hala hatırlarım... Filmi ilk izlediğimde, başımdan aşağı bir kova lağım suyu dökülmüş gibi kirlenmiş hissetmiştim kendimi. Beynim, kalbim, ruhum kopkoyu bir pisliğe bulanmıştı.

Fazlasıyla aşina olduğumuz, ihtişamlı servet görüntülerinin arkasında bu kadar kirli, bu kadar korkunç mekanizmaların işliyor oluşu, biraz da ürkütmüştü beni. Bu yapay "cennet" açgözlüleri, hırslıları, eğlence düşkünlerini, sıradan insanları soymak için tasarlanmıştı. Kim ne kadar usta oyuncu olursa olsun, Vegas'ta kazanan yalnızca "kasaydı." Dışarıdan "cennet" gibi parıltılar saçarak kurbanları kendine çeken bu yer aslında bir yeryüzü cehennemiydi. "Casino" modern dünyaydı!

Biz tek tip bir düşünce sisteminin egemen olduğu bir memlekette, tek kanallı bir televizyonla dünya gerçeklerinden uzak, izole bir çocukluk geçirdik. Egemenlerin burnumuza dayadıkları narkozun etkisi ileri yaşlara kadar geçmedi maalesef. Biraz büyüdüğümüzde, dünyada olup bitenleri anlamaya başladığımızda, medeni dünya denilen yerin Casino'dan farklı olmadığını da anlamaya başladık. Bu yüzden takım elbiseli adamlara, arkasında öfke saklayan yapay nezakete, Amerikan rüyası denen şeye kuşkuyla bakmaya başladık...

Geçenlerde ABD'de bir Sinagog'un altında gizli bir tünel keşfedildi. Tünelin içinde geçitler... Geçitlerin ucunda odalar... Odaların içinde yataklar... Yatakların üzerinde ise çocuklara ait olduğu düşünülen kan ve doku örnekleri bulundu...

Ve sonra Jeffrey Epstein'in karmaşık ilişkileri ve karanlık, soru işaretleriyle dolu o cehennem adasıyla ilgili haberler de buna eklendi.

Dünyanın en popüler isimlerinin bulaştıkları, çocukların dahil edildiği seks partileri, kanlı ayinler, çocuk organlarının satıldığı operasyonlara dair bir dizi haber okuduk. Bu haberleri okurken, yıllar önce Casino'yu izledikten sonra olduğu gibi bir kir bulaştı her yanıma!

Bize "sunulan" dünyanın Las Vegas gibi parlak ama yine en az onun kadar acımasız, ahlaksızbir yer olduğuna eminiz artık.

Meğer yönetmen Scorsese, 30 küsür yıl önce modern dünyanın birmetaforu olarak Casino'yu göstermiş bize.