Hukuk

Şurası net!

Ülkede şiddetin dozu her geçen gün artıyor. Altın ve döviz fiyatları ya da gerçek enflasyon oranı gibi

İnsanlığımızdan utandığımız, sinirlerimizi allak bullak eden şiddet gösterileri ile hayretlere gark oluyor, sarsılıyoruz her gün.

En son, bir halk otobüsünde koltuk değnekli yaşlı bir adamla eşine yapılan vahşi saldırıyı izledik! Adam ve oğlu yaşlı adamın üstüne çıkıp resmen tepiniyorlar videoda. Akıllara ve kalplere zarar bir görüntü

Ayaklarıyla yaşlı adamın kafasına basan kişi, söylenene göre bir okul müdürüymüş. Şu işe bakın siz! Çocukları emanet ettiğimiz insanlara bakın!

Mağdurlar yaşlı, engelli ve savunmasızlar. Fakat buna rağmen, üzerlerine çıkıp tepinenler inanılmaz bir hınçla hareket ediyorlar.

Bu kadar hızlı zıvanadan çıkmak, bu kadar kontrolsüz hınç duymak bana hiç normal ve insani gelmiyor. Konuşulamaz, kontrol edilemez düzeyde bir şiddet bu!

Bu şiddet toplumu esir alıyor giderek. Bu şiddet, şiddeti doğuruyor.

Yaşlı adamı ve eşini dövenler adamakıllı bir ceza almayacaklar muhtemelen.

E canım, adam öldürenler adamakıllı ceza almıyorlar, dövenler mi alacak!

Caninin biri, bir kişiyi öldürmüş, 4 kişiyi yaralamış, ama 6-7 sene yatıp çıkıyor! Ne güzel İstanbul!

Martin Scorsese'nin Taksi Şoförü filminde Travis karşılaştığı siyasetçiye " Bu şehir üstü açık bir tuvalet! Birinin sifonu çekmesi gerekiyor" demişti. Ve filmin sonunda o "sifonu" çok kanlı bir biçimde kendi çekmeye çalışmıştı

Aklınızdan ne geçtiğini biliyorum. Ama önce şunu sormak gerek: Neden yaşadığımız şehirler "üstü açık bir tuvalete" dönüşsün ki

Neden

Şehirleri, sokakları, cemiyeti bu hale getiren kim, ne

Biziz elbette. İçinde yaşayanlar tabii.

Ne olursa bu kirlilik şehirlere bulaşmaz, peki

Hukuk, yasa, kurallar, terbiye ve cezalar elbette.

İnsanın toplumsal yaradılışı ve onun ihtiyaçları konusu hukukun biricik kaynağıdır. Toplumsallığın düzenlenmesi gerekir ki denetlenebilsin. Çünkü insanlar, eylemlerinde her zaman makul değildirler. Hatta insanlar nadiren makuldürler. Çoğu zaman dürtüsel, acımasız ve çıkarcı olurlar. Çıkarları için güçlerini kullanırlar. Onları sınırlayacak kurallar yoksa sınırlara da riayet etmezler.

Hukuka düşen görev, ortak yaşama zararlı olayları engellemek, katlanılabilir bir ölçüye indirmek, topluma güven ve istikrar kazandırmaktır.

M. Fuko'nun söylediğine göre 1760'ta İngiliz hukukunda idamlık suçların sayısı 160 kadarmış. 1819'da bu oran 223'e yükselmiş. Modern hukuk "insanlığa daha fazla saygı düsturuyla" kıyıcı cezaları hafifletme yoluna gitti. İyi ama "insanlığa daha fazla saygı" denklemi içindeki "suçsuz" düzgün vatandaşlara ne olacak Onlar saygıyı hak etmiyorlar mı yoksa

Hukuk gerektiği biçimde işletildiğinde, insanlar otobüste başlarına bir şey geleceği endişesini taşımazlar. Cemiyetin bütün fertleri oluşan güvenlikten paylarına düşeni alırlar.

Şehirler, adalet sistemi bu fonksiyonunu yerine getirmediğinde "üstü açık tuvalete" dönüşürler.

İzlediklerimize bakılırsa sadece hayvanlar, çocuklar ve yaşlılar şiddet görmüyor. Daha az güçlü olan, güçlü olandan şiddet görüyor. Daha güçlü olan, daha az güçlü olanı eziyor. Hukuku işletmediğinizde güçlü ve gaddarın zayıfı ezdiği bu anarşi ortamı "yeni normal" haline geliyor. Çünkü herkes kendi adaletini tesis etmeye çalışıyor. Herkesin kendi adaletinin peşinde olduğu bir toplumda, adı konmamış bir anarşi olmasına şaşmamalı!