Herkesleşme

Herkesleşme

Ali Osman Aydın

Bir video izledim geçenlerde…

Bir grup sporcu caddede koşuyorlar. Başka bir grup insan da kaldırımlardaki sandalyelere kurulmuş bir şeyler içiyorlar. Oturanlar koşarak kendilerine doğru gelen insanları görünce, kötü bir şey olduğunu düşündüklerinden olacak, ansızın kalkıp koşmaya başlıyorlar.

Böylelikle olacaklardan habersiz koşan sporcu grubun ardına, nereye gittiklerini, niçin gittiklerini bilmeyen ama koşan gruba katılmadan da yapamayan insanlar takılıyor.

Çağımızın eğilimini daha sade çarpıcı anlatan çok az ifade bulunur! Bana kalırsa bu videoda gördüğümüz "şey" oldukça manidar. İzlediklerim manidar, çünkü günlük hayatımızın en rahatsız edici, en marazi ama en gizli yanını çok yalın ve çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor.

"Birileri koşuyor ve onları gören diğerleri; sırf birileri koştuğu için, o koşuya katılıyor…"

Neden koştuklarını bilmeden!

Kimse onları koşmaya zorlamadığı halde…

Düşünmeden, nedenini sormadan toplumda baskın olan eğilime teslim olmak ve bu eğilim bizi nereye götürüyorsa oraya gitmek, hayatlarımızın temel paradokslarından biri.

Mesela, eski fotoğraflarımıza bakarken o günün giyim kuşamı bize pek komik gelir. Hatta sadece komik gelmez saçma da buluruz eski görünümümüzü. O saçın nasıl öyle kestirildiğini, o tuhaf kıyafeti utanmadan nasıl giydiğimizi düşünürüz hayretle.

Üzerimizdekiler hiç de bize yaraşır şeyler değildir. Birinin onları bize zorla giydirmediğini de biliriz. Biliriz ama yine de hayatımızın popüler kültür akıntısında yüzen bir saman çöpü kadar şuursuz atılımlarla şekillendiğini kabul etmek istemeyiz.

Akıntı cezbedicidir. Güven ve de konfor vaat eder. Çabalamanız gerekmez. Güvendesinizdir. Yol alıyorsunuzdur. Hareketliliğiniz, dişe dokunur bir şey yaptığınıza dair bir yanılsama oluşturur sizde. Geride bıraktığınız, kıpırdamadan sabit duran şeylere ve onların değişmez talihlerine küçümseyerek bakarsınız.

Fakat şöyle de bir gerçek vardır ki, o akıntının içinde bir ömür geçirseniz dahi büyüyemez, güçlenemez, kendi imkanlarınızı keşfedemezsiniz. Çünkü akıntı içindeyken zihniniz işlemez, uzuvlarınız çalışmaz. Gerek de yoktur zaten. Çünkü sizin hesabınıza sizi taşıyan, yönlendiren ve nereye gideceğinize karar veren bir yapının içindesinizdir.

Çalışmayan uzuvların yavaş yavaş öldüğünü akıntı debisini yitirdiğinde anlamaya başlarsınız.

****

Fert olmanın vaat ettiği güçlükler bizi, "herkesin" o büyük ve bulanık akıntısına kapılmaya iter.

Çünkü her şeyden önce, bir doğruya, bir değere ait olmanın ve o aidiyetle yaşamanın kendisi bile, başlı başına pahalı bir şeydir.

Böyle bir konuma erişmenin ve onu idame ettirmenin maliyeti ağırdır. Ancak fedakârlık, çaba, inanç ve korkusuzluk bize ferdiyetimizi muhafazanın yolunu açabilir. Fert olmanın yükünden "herkes" gibi olarak kurtulmaya çalışmak modern zamanlara özgü değildir elbette ancak çağımızın başlıca meselelerinden biridir.

Fakat gözden uzak tutulmamalıdır ki, herkes olmanın da maliyeti vardır. Herkes olmak, parmak izimizden zihnimize kadar bizi biricik kılan her şeyden sıyrılmak demektir. Aynılaşmak ve bu yolla görünmez olmak demektir.

Popüler kültürün kalıplarına dolacak kadar akışkan kimliklere sahip olanlar üretim bandının diğer ucundan ötekinin "kopyası" olarak çıkarlar. Herkesin birbirinin aynı olduğu yerde de aslında "kimse" yoktur Foucault'un dediği gibi…

Sevdiğim bir başka söz daha var. Byung- Chul Han, Eros'un Istırabı'nda "Başkasının ortadan kayboluşu"ndan bahseder.

Yazının girişinde videonun manidar olduğunu söylerken iyimsermişim. Han'ın işaret ettiği yerden bakınca durumun trajedi olduğunu görmek zor değil. Bu bir trajedidir! Bu, "aynının cehennemi"dir. Görünmez olmak demek, kimliksizlik demektir.

Eğer kendimiz değilsek, hiç kimseyizdir!