Eski Sahipler ve Linç Sporu

Eski Sahipler ve Linç Sporu

ALİ OSMAN AYDIN

Duman Grubu'nun solisti Kaan Tangöze bir konserinde şöyle demiş:

"Atatürk'ün bize bıraktığı cumhuriyeti getirdikleri hâl budur arkadaşlar. Saddam'ın Irak'ı mı Esad'ın Suriye'si mi Anlayamadık gitti, böyle miydi bu ülke"

Atatürk Türkiyesi'nin Esad Suriyesi'nden farklı olduğunu bu adamlara düşündüren nedir Ben söyleyeyim: İdeolojik propaganda ve aile gelenekleri...

Bu adamlar Atatürk Türkiyesi'nin demokratik bir yer olmadığını bal gibi biliyorlar ama kitlelerine aksini anlatmaya devam ediyorlar. Ve bu kabulden yola çıkarak da Saddam'ın Irak'ına, Esad'ın Suriye'sine burun kıvırıyorlar.

Tek parti iktidarında Türkiye'nin Suriye'den kayda değer bir farkı yoktu oysa. Göstermelik bir cumhuriyette, piyesvari seçimler yapılıyordu. Halkın seçme özgürlüğü yasal olarak vardı ama fiilen yoktu. Muhalif partilerin en uzun ömürlüsü yedi ay yaşayabilmişti.

Yüzlerce şubesi, on binlerce üyesi olan Türk Ocakları gibi rejime oldukça yakın bir sivil toplum kuruluşu bile, mal varlıklarına el konularak kapatılmıştı.

"Kul"luktan köleliğe geçti anlayacağınız Türk halkı, tek parti iktidarıyla.

Naim Babüroğlu, "Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i çıkarın, geriye Afganistan kalır" diyor. Bence aksine, Türkiye tek parti iktidarıyla kültürel ve siyasal anlamda Afganistan'laşmıştır. Afganistan'da bugün nasıl muhalif partiler yoksa, tek parti iktidarında da yoktu. Bunlar sırf kravat takıyorlar diye kendilerini IŞİD'in at gözlüklü militanlarından farklı görüyorlar ya, çok gülüyorum...

III. Selim'den itibaren başlayan ciddi modernleşme hareketinin kendine özgü çeşitliliği, renkliliği tek parti iktidarıyla son buldu maalesef. Osmanlı'nın son yıllarında toplum, cumhuriyet dönemine göre çok daha güçlü, canlı ve hareketliydi. Tek parti iktidarı, devraldığı bu mirası büyük ölçüde budayarak toplumu tek tipleştirdi.

Asıl sorun Türkiye'nin Afganistan ya da Irak olması değil, bu kesimlerin devletin sahibi olma pozisyonlarını Anadolu insanı lehine kaybetmiş olmaları...

Pozisyonlarını yitirmemiş olsalar, bunlar Afganistan'a da, Irak'a da razılar...

Bu ülkede yüzyıldır hemen her toplumsal kesim bir şekilde sistemin gadrine uğradı; devlet imkânlarını ele geçiren bu kesim hariç! Onlar 1920'lerde iktidar aygıtını kullanarak diğer toplum kesimlerine yapılan bütün hukuksuzlukları yüz yıl boyunca hem organize ettiler hem de alkışladılar.

İktidardayken totaliter devletçi, muhalefetteyken plastik "demokrat" oldular. Ama alttan alta hep darbelere bel bağladılar. Kumpaslar kurdular. Vesayetle siyaseti dizayn etmeye çalıştılar. Toplumu kamplaştırdılar. Orduyu, yargıyı, sermayeyi, gençliği siyasi dalaverelerine alet ederek devlet aygıtındaki nüfuzlarını kaybetmemeye uğraştılar.

Erdoğan'dan önce Türkiye, bu yobaz taifenin "Afganistanı"ydı. (Ki bu tanımlama bile Afganistan fenomenine haksızlık sayılır ya) Bu yüzden Erdoğan'dan nefret ediyorlar; çünkü o, halkın desteğiyle iktidarı, devlete yapışmış kesimin ellerinden aldı.

Prenses Gençlik

Annelerinin aşırı kırılgan çocukları, eylemcikleri sonrası öpüp okşanmak yerine derdest edilince kitleleri "zıplamaya" başladı. "Gençler hapiste"