Boş Gururun Çöküşü ve Züğürt Ağa'nın Trajedisi

Boş Gururun Çöküşü ve Züğürt Ağa'nın Trajedisi

ALİ OSMAN AYDIN

"Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasına esas olan bilgi ve belgeleri getirenler CHP'lilerin bizzat kendileridir.

Karşımızdaki tablo tam olarak şudur: Yolsuzluğu yapan, rüşveti alan, paraşütle diploma sahibi olup yüz binlerce gencin hakkını yiyenler CHP'li

Bu paraların bir kısmını siyasi ajandaları için kullanan, bir kısmını da kurdukları suç örgütü üzerinden şirketlerine aktaranlar CHP'li

Soruşturma başlayınca hem emniyette hem savcılıkta itirafçılık sırasına girenler CHP'li

Soruşturma derinleştikçe savcılığa yeni belge ve bilgi yağdıranlar CHP'li

Suç örgütünün medyada ve sosyal medyada kullandığı tetikçilerden, trol ordularından yılan, yorulan, bıkanlar CHP'li

Kurultayda 'şaibe var' diyerek mahkemeye şikâyette bulunanlar CHP'liDönen dolapları, alınan rüşvetleri, yapılan hırsızlıkları ekran ekran dolaşıp anlatanlar CHP'li

Ama suçlu AK Parti

Ya Allah aşkına, biz böyle bir iç hesaplaşmanın neresinde olabiliriz Sizin paylaşım kavganız sebebiyle başlayan yargı sürecini niye bize mâl ediyorsunuz"

Böyle söylüyor Cumhurbaşkanı Erdoğan.

CHP kitleleri sokağa çağırmaya kargaşayı büyütmeye devam ediyor.

Geçmişte her fırsatta "Ordu Göreve" çığlıkları atanların, 28 Şubat ve 15 Temmuz darbesine "oh olsun" diyenlerin derdi elbette yolsuzluk, ekonomik kriz, adaletsizlik ya da demokrasi değil. Hiçbir zaman olmadı da

Açıkça görülüyor ki meselenin özü, Erdoğan ve temsil ettiği sosyolojiye duyulan kategorik nefret.

Mevcut psikoloji, herhangi bir politik çekişmenin ötesinde, AK Partili müslümanlara yönelik sistematik bir düşmanlığa dönüşmüş durumda. Hatırlayalım 2013'te Gezi olayları patlak verdiğinde Türkiye ekonomisi çok iyi zamanlar yaşıyordu:

Dolar 1.8 TL, yıllık enflasyon 6 seviyesindeydi.

Ancak mesele ekonomik göstergeler değildi. Mesele, Erdoğan ve temsil ettiği insanların siyasette söz sahibi olmasına tahammülsüzlüktü. Erdoğan bir yeryüzü cenneti de inşa etse onu lanetlemeye devam edeceklerdi.

Sözünü ettiğimiz kategorik tahammülsüzlük ve nefret öyle bir boyuta ulaştı ki, Saraçhane olayları sırasında ve sonrasında kimi sözde aydınlar gerçek yüzlerini daha fazla gizleyemediler. Yönetmen İlker Canikligil, YouTube videosunda alt sınıf olarak tanımladığı Erdoğan taraftarlarına yönelik "order 66" (toplu imha) çağrısı yaptı. Sosyal medya hesabından ise şu ifadeleri kullandı:

"Dostlarım, bu adamlara boş yere laf anlatmaya çalışmayın. Siyasal İslam yok sayılmalı ve peyderpey yok edilmeli."

Başka biri, Erdoğan destekçileri için "Bunlar kitap okusalardı zaten AK Partili olmazlardı." dedi.

Toplu imha çağrısı başka sınıflara, örneğin, Alevilere ya da Yahudilere karşı dile getirilseydi haklı olarak büyük bir infial meydana getirirdi. Ancak hedef Müslümanlar olduğunda, elitist kesimlerin vicdanı rahat. Çünkü bu kesim, kendilerini bir asırdır Müslüman halkın üzerinde bir sınıf olarak konumlandırdıkları için "toplu imha" çağrısı yapabileceklerini düşünüyorlar.

Nasyonal Sosyalizm zamanı da benzer yaklaşımlar olmuştu: Almanya'da çıkan Der Stürmer gazetesi Yahudileri şeytanlaştıran karikatürler yayınlardı. 1933'te Yahudi işyerleri, mağazaları boykot edilmeye başlanmıştı. Yahudiler topyekun "alman ırkını tahrip eden" unsurlar olarak düşmanlaştırılmışlardı.

Tarih boyunca etnik ve dini nefretin meşrulaştırılması sosyolojik hiyerarşiler ve sahte üstünlük algılarıyla mümkün olmuştur.

Alfred Adler bunu "boş gurur"olarak kavramlaştırmıştı.

Adler'e göre, bazı insanlar kendi eksikliklerini veya aşağılık duygularını telafi etmek için sahte bir üstünlük hissine kapılıyorlardı. Bu boş gururdu.