Bireysel Adalet

Bireysel Adalet

ALİ OSMAN AYDIN

Çok manidar bir haber ile karşılaştım geçen gün.

Haber, Kocaeli'de 1 milyon 600 bin TL'lik arabasını, sahte evrak düzenleyen dolandırıcılara kaptıran İzzet Kalyon'un başından geçenleri anlatıyordu.

Aralık 2024'te arabasını satmak isteyen Kalyon internete ilan veriyor. Alıcı olarak gelen kişi, aracı karısına alacağını söylüyor. Dolandırıcı kişi parayı, verilen İBAN numarasına yatırdığına dair bir dekont gösteriyor Kalyon'a. Tabi dekont sahte! Kalyon dekontun sahte olduğunu satışı yaptıktan sonra anlıyor. Paranın hesabına yatmadığını söylediğinde "henüz düşmemiştir, birazdan düşer" cevabını alıyor. Fakat para hesaba hiçbir zaman düşmüyor.

Kalyon dolandırıcı kişinin babasına gidiyor. Durumu izah ediyor. Ancak oyalanıyor! Kalyon her defasında "bugün-yarın paran yatacak" diye oyalanıyor.

Kalyon olayı hem kamuoyuna hem de yargıya taşıyarak legal bir mücadeleye başlıyor. Elindeki sahte evraklarla savcılığın yolunu tutuyor. CİMER'e şikâyette bulunuyor. YouTube ve Tik Tok'a çektiği videolarla sesini herkese duyurmaya çalışıyor.

Videolar kamuoyunda ses getirdikten sonra Kalyon'a bazı telefonlar gelmeye başlıyor. Telefon açan kişiler, aynı kişiler tarafından dolandırıldıklarını ifade ediyor. Ortaya bir sürü yeni mağdur çıkıyor.

Mahkeme süreci uzuyor. Dolandırıcılar "paranı devletten al!" diyorlar. Yargı yapılanı "basit dolandırıcılık" olarak nitelendiriyor. Zaman geçtikçe Kalyon parasını alacağına, mağduriyetinin giderileceğine olan inancını kaybetmeye başlıyor.

Ve 3 Temmuz günü İzzet Kalyon, kendisini dolandırdığını öne sürdüğü baba-oğlu sokak ortasında vurarak öldürüyor.

Çok manidar ama çok tanıdık bir hikâye bu.

Her gün yüzlercesi yaşanıyor ülkede.

Her gün sayısız insan dolandırılıyor. Bir ömür boyu biriktirdikleri şeyleri kaybediyorlar. Ve kaybettikleriyle kalıyorlar. Çünkü o uzun mahkeme süreçlerinden yaraları saracak, yürekleri soğutacak hiçbir karar çıkmıyor.

Dolandırılanlardan büyük kısmı başına geleni sineye çekip zor da olsa hayatına devam etmeye çalışıyor. O aşağılayıcı muameleyi kabullenmek zorunda kalıyor. Çünkü herkesin namussuzlarla savaşacak olanağı, gücü ve cesareti yok. Bu da son derece normal. Aslında devlet tam da bunun için var.

Ama maalesef adalet mekanizması zalimin yakasına yapışmıyor, mazlumun hakkını sormuyor. Yapıyorsa da iş işten geçtikten, Basra harap olduktan sonra yapıyor.

Bu da ülkedeki namussuzları, kötü niyetlileri cesaretlendiriyor, teşvik ediyor. Meydan kötü insanlara kalınca ortaya da kaos çıkıyor. Namuslu, temiz insanlar, namussuz ve kirli insanların baskı ve zulmü altında yaşıyorlar. Malları, canları, namusları namussuzların tehdidi altında.