Bir izah

Bir izah

ALİ OSMAN AYDIN

Şovmen vaizler ile ilgili son yazı hakkında bir hayli geri dönüş aldım. Bu konuda kapalı kalmış yerleri biraz daha açmak gerekiyor galiba.

Öncelikle yazımızın belli bir isme yönelik olmadığının altını çizmek isterim. Söylendiği ve zannedildiği gibi, yazıda doğrudan bir şahsı hedef almadım, bunun yerine genel çizgileri ortaya koymaya çalıştım ki bu bence daha mühim.

Bazı vaizlerin dini duyguları rencide edecek boyutta laubali hal ve hareketleri bence apaçık bir gerçek. Bunda alınacak ya da kızacak bir şey görmüyorum. Din anlatan birinden ciddiyet, vakar, bilgi, diksiyon ve elbette edep beklemek hakkımız diye düşünüyorum.

Böyle yapmayıp, kibirli bir dille, popülist yaklaşımlarla, laubalice din anlattığını zannedenler dine, dinin olumlu algılanmasına büyük zarar veriyorlar.

Dinden menfaat elde edildiğine dair söylediklerimin arkasındayım. Menfaatin ilk aşamasının manevi olduğunu düşünüyorum. İnsanların aşağılık komplekslerinin sadece dini işlerde değil, özellikle gazetecilikte, politikada ve hatta öğretmenlikte bile açığa çıkabildiğini gözlemliyorum. Dikkatle bakan herkes bunu kolaylıkla görecektir.

Siz ego temelli bir kişilikseniz, neyi savunduğunuz fark etmeksizin sadece kendi haklılığınıza odaklanan biri iseniz, bu davranış kalıbınız diğer meslek gruplarında olduğu gibi dini sahada da açığa çıkacaktır.

Ego temelli kişiler gerçeğin değil haklı olmanın peşindedirler. Çünkü egoyu haklı olmak kadar besleyen başka bir şey yoktur. Haklı olmak arzusunun altında, diğerlerine üstün gelme, onları mağlup etme içgüdüsü vardır. Onları yenmek, diz çöktürmek, büyüklüğünü onlara tekrar tekrar ispatlamak!

Ego temelli kişilikler haksız olduklarını asla kabul etmezler. Haksız olduklarını anladıkları anda da meseleleri çarpıtarak, üstünlük duygularını zedelenmekten korumaya çalışırlar. Rekabete girdikleri kişilere bir pay vermemek için yanlışta ısrar ederler. Bile bile yanlışı söyler, yanlışın sözcüsü kesilirler.

Ego temelli kişiler onay ve ilgiye bağımlı oldukları için doğruyu paylaşmak yerine toplumsal açıdan dikkat çekici olacağını düşündükleri şeyleri paylaşmaya çalışırlar.

Paylaştıkları şeylerin gerçek olmasının bir önemi yoktur. Dikkat çekici olması yeterlidir. Bu bazen bir haberdir, bazen politik bir çıkıştır, bazen de dini bir söylemdir. Altta yatan şey ise temelde aynıdır.

Din ile ilgili son derece sorunlu ifadelerin hem de gerçek dışı olduğu bilindiği halde paylaşıldığını görüyorsunuz. Altında yatan şey genelde, olumlu ya da olumsuz olsun, insanların dikkatini çekmek oluyor.

Benzer bir şey habercilikte diğerlerinden daha sık yaşanıyor. Kitlenin iyi dediğine kötü diyerek insanların "farklılıklarını" gözlere sokmak için nasıl haberler yaptıklarını siz de görüyorsunuzdur.

Peki, bu sorunlu içgüdü bilimcilikte de açığa çıkmıyor mu Çıkıyor elbette. Tasvir ettiğimiz tipteki adamlardan biri olan Celal Şengör, sırf dikkat çekmek için Kanuni Sultan Süleyman gibi siyasi ve askeri bir dehaya "aptal" demişti. Saldırmak için, içinde yaşadığı toplumda, kendilerine muhalefet ettiği kesimlerin en önemli sembollerinden birini seçmişti. Çünkü Sultan Süleyman gibi bir adama "aptal" deme aptallığında bulunmasaydı, bizlerin dikkatini çekmesi hiç de kolay olmayacaktı.

Bu yüzden Gazzali'nin nefis ilimlerini bilmeden ilme dalan bir kişinin sahip olduğu ilmin ancak şeytana hizmet edeceğine dair söyledikleri tamamen doğrudur. İnsan önce nefsin oyunlarını, yapısını bilmelidir. İnsan nefsinin türlü oyunları, hileleri vardır ve onun karakteri tanınmadan insan davranışlarının iyilik ve kötülüğüne dair yorumda bulunmak çoğunlukla doğru sonuç vermez. İyi zannedilen amaçların altında o iyi amaçla taban tabana zıt bir kötü dürtü yatıyor olabilir.