Yazıklar olsun, yazıklar olsun!

"İran ancak konuşur.. İsrail'e bir şey yapamaz" dediler..

Daha vahimini dillendirdiler:

"İsrail ile İran arasındaki tartışma, kayıkçı kavgası.. Birbirlerine sözle saldırarak, varlıklarını sürdürüyorlar."

"Elçisi İsrail tarafından öldürüldü. Yine de ciddi bir karşılık vermediler" dediler..

Bu arada, İsrail tarafının pek de muvazaalı olarak İran'a saldırmadığını, ciddi ciddi İranlıları hedef aldıklarını da kabul etmiş oldular..

Ve geldik 1 Ekim 2024'e..

İran'dan gönderilen füzeler, İsrail'i vurmaya başlayınca.

"İran vuramaz ki. İran vuramaz ki. İran ancak konuşur" diyenler, yerlerini, "Sivil insanlar ölmesin" diyenlere bıraktı..

Siviller ölmesin..

Daha ilerisini söyleyeyim..

Hiç kimse öldürülmesin..

Ama çocukları acımasızca katledenler..

Kusura bakmasınlar, öldürülmeyi hakketmişler, demektir..

Kusura bakmasınlar, işgal edilen topraklarda, bugünkü İsrail'in saldırıları sonrasında dahi keyifle oturmayı planlayan siviller var ise..

Onlar da kendi ağızları ile öldürülmeyi istiyorlar demektir.

Tabii ki siviller ölmesin..

Tabii ki suçsuz insanlar öldürülmesin..

Eyvallah.

Ama tüm bunları söylerken, yargılanmayı ve ölüme mahkum edilmeyi çoktan hakkeden Netanyahu'nu unutmayalım..

O ölümü çoktan hakketti..

Küvezdeki bebeklerin katili, Hitler'den hiçbir farkı olmayan Netanyahu, yaptıklarının mutlaka cezasını bulmalı..

Onunla birlikte hareket eden, hangi askeri yetkili var ise.

Hepsi aynı yargılamaya muhatap olmalı..

Bu vesile ile İran, İsrail ile kavgada samimidir, değildir..

Biz samimi olduğu yönünde duamızı yapalım..

Biz, İran'ın attığı füzelerin, hedefledikleri hangi askeri tesis var ise, onun tam göbeğine düşmesi için duamızı yapalım..

Gazze'yi vururken hareket noktası olan hangi askeri tesisleri var ise..

Hepsinin yerle bir olması için dua edelim..

Ve İsrail sivilleri öldürürken sesleri çıkmayan..

Ama İsrail'e füzeler yola çıkınca..

"Sivillerin ölmesinden endişe ediliyor" diyen CHP zihniyetlileri de görmezden gelmeyelim..

Çakal düzenin sürmesi için, "Benim üzerime düşen görevi, hemen yerine getireyim" diyen kim var ise..

Allah onları ıslah etsin..

Islah olmayacaklar ise, kahru perişan etsin..

Bir somut örnek..

Fatih Altaylı..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İsrail'in nihai noktada hedefinde Türkiye'nin de olduğunu söyledi ya..

Altaylı hemen kafayı çıkarmış, İsrail'i bize savunuyor:

"Türkiye, İsrail'e yönelik saldırgan bir tutum içine girmeden, İsrail'in böyle bir şey yapma ihtimali yok."

Vicdansızlığa bakar mısınız..

İhanete bakar mısınız..

Bir yılda, Gazze'de 42 bin insanı öldüren İsrail'e, Türkiye ne saldırısı düzenleyecek ki, olmayan şey üzerinden, "İsrail'e saldırgan bir tutum içine girmezse" diye bir faraziyeyi dillendiriyor.

Saldırganlık, İsrail'e yakışır..

Türkiye'ye değil..

Haksız yere insanları öldürmek, çocukları vurmak, İsrail'in işidir..

Türkiye'nin değil..

İsrail'in bu katliamları gözümüzün önünde işlediği gerçeğine rağmen, İsrail'e değil, Türkiye'ye saldırganlık sıfatını ihtimal ile de olsa dillendirmek de, Fatih Altaylı gibi ülkesine ihanet eden adamlara yakışır..

Bir somut örnek daha..

Ahmet Davutoğlu'nun gazetesinde, tesettürlü bir yazar..

Şule Demirtaş..

"Hukuksuzluğun çukuru düşündüğümüzden daha karanlık" başlığı ile bir yazı kaleme alıp, soykırımcı İsrail'e bomba yollayan Batı medeniyetini bize öve öve bitirememiş..

Durun, "Elif Çakır haksız yere gözaltına alındı ya. Onu yazmış" demeyin..

Elif Çakır haksız yere gözaltına alınmış ise, onun karşılığı, soykırımcıları aklamak, övmek, pir-ü pak ilan etmek midir

Elif Çakır topu topu, 2 saat haksız yere gözaltında kalmış..

Peki Gazze'de ölen 42 bin insan ne olmuş

Ne olmuş ki, Şule hanım bize, Batı medeniyetinin övgüsünü yapıyor:

"Meselenin özüne inmemiz gerekirse şu sonuca varabiliriz: Batı medeniyeti sadece hukuku değil hukukun üstünlüğünü de ödüllendirdiği için kurallara uymayı toplum nezdinde bir alışkanlık haline getirebildi."