Haydi jet yakıtçılar, siz de "unutmayacağız" diyebiliyor musunuz!

2014 yılında, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkiler kesik olduğu dönemde, Saadet Partisi'nin başını çektiği bir topluluk, "Bakmayın siz büyükelçilerin çekildiğine.. Türkiye, İsrail'e jet yakıtı bile satıyor" diyorlardı.

O tarihte Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu, bunun büyük bir yalan olduğunu söylerken.

Şimdi aynı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi'nin grup başkanı..

Yanlış yazmıyorum.

Yanlışlık var ise, bu yanlışlık onların sorunu..

Gelecek Partisi'nin genel başkanı ama.

Saadet Partisi grup başkanı olarak toplantılarda konuşma yapıyor.

Bu nasıl bir riyakarlık, nasıl bir aldatmaca, nasıl bir siyaset sahtekarlığı ise..

"Etik siyaset" diye yola çıkanların, şimdi düştükleri hali gördük, ama.

Sorun bu değil..

Ahmet Davutoğlu, utanmadı, sıkılmadı, 2014'de yalanladığı "İsrail'e jet yakıtı satılıyor" iftirasını, 2024 yılında yine Tayyip Erdoğan'a yönelik olarak bu sefer kendisi tekrarladı..

Ve dün Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan cevabını aldı..

Erdoğan, müfterilere meydan okurcasına, şunları söyledi:

"Özellikle böyle olmadığını bildikleri halde jet yakıtı konusunda Türkiye Cumhuriyeti devletine iftira atanları asla ve asla unutmayacağız. Türkiye, İsrail'e askeri amaçla kullanılabilecek hiçbir malzemeye satışına izin vermemiştir. Bu ahlaksız kampanyanın arkasında hangi hesapların olduğu elbete ortaya çıkacak."

Haydi şimdi, o iftirayı atanlar, seçimin sıkışık gündeminde söyledikleri o yalanları, sandık stresi de geçmiş olduğu bir konjonktürde, gerçekten bir "jet yakıtı satışı" var ise, ispatlasınlar..

İspatlayamazlar..

Tüm hedefleri, CHP'yi iktidara getirmek, bunun için de ülkeyi 22 yıldır yöneten Tayyip Erdoğan'ı zor duruma düşürmekti.

Bunun için hiçbir ilke, hiçbir kural tanımaksızın, iftiralarını attılar..

Şimdi "Onları unutmayacağız" sözlerinin muhatabı oldular..

Yürekleri var ise, "Jet yakıtı satanları unutmayacağız" desinler..

Kirli siyasetin bir başka örneğini de, dün Milli Gazete verdi..

Manşetine taşıdığı "Ahlaksızlığa prim verecekler" ifadesine, itiraz etmem..

Müslümanın vazifesi uyarmaktır..

"Onlar da vazifelerini yapmışlar, bunda kızacak, gücenecek bir şey yok" der, uyarının muhataplarının, gereğini yapmaları konusunda biz de hatırlatma yaparız.

Ki, dün Maliye Bakanı açıklama yaptı..

Milli Gazete'nin uyarılarının yersiz olduğunu, özellikle "kırılgan gruplar"ın teknik bir tanım olduğunu ve eşcinsellerle ilgisi olmadığını belirttiler.

Açıklamada, "Kırılgan gruplar; esas itibarıyla yeşil dönüşümden olumsuz etkilenecek meslek gruplarında çalışanlar ile finansmana erişimde zorluklarla karşılaşanları ifade etmektedir. DB projeleri ile söz konusu gruplara beceri kazandırılarak üretime dahil edilmesi ve böylece istihdamın artırılarak yoksulluğun azaltılması hedeflenmektedir. Dolayısıyla bu kredilerin İstanbul sözleşmesi ve LGBT ile ilişkisi yoktur" denildi..

Maliye Bakanlığı'nın konuya derhal açıklık getirmesini önemsiyorum..

Süreç içinde de, bakanlığın açıklaması doğrultusunda uygulama yapılıp yapılmadığının takipcisi olmamız gerektiğini, açık açık ilan ediyorum..

Ama..

Aynı şekilde, Milli Gazete'nin de.. Onun destekçi olduğu Saadet Partisi'nin de..

Dünya Bankası ile depremde zarar görenler için yapılan bir sözleşmede, "İstanbul Sözleşmesi'ne atıf var" duyarlılığı gösterilen bir konjonktürde..

Sorularımıza cevap vermeliler..

Milli Gazete'ye hatırlatıyorum.

Saadet Partisi'ne hatırlatıyorum..

Size sorarlarsa: "Affedersiniz, cumhurbaşkanı adayınız Kemal Kılıçdaroğlu, seçildiği takdirde ilk işinin, İstanbul Sözleşmesi'ni geri getirmek olduğu açıklamasına tek kelime ettiniz mi"

Ne cevap verir acaba, Milli Gazete'deki arkadaşlar

Ne cevap verir, Saadet Partili yöneticiler..

"Biz kulağımızın üzerine yatarız.. Kimseye de cevap vermek zorunda değiliz" diyorlarsa..

Ben de kendilerine, "Yazıklar olsun, sizin Milli Görüşçülüğünüze" derim..

Tabii ki, "Kemal Kılıçdaroğlu'na itiraz etmedilerse, şimdi bir başka noktada benzer bir girişim var ise, ona da sessiz kalsınlar"