"Çalışana musakka, yöneticiye antrikot. Olmaaz"

Muhteremin ilk icraatı, Beylikdüzü'ndeki çaycısını, İBB'ye getirmek olmuştu..

Ama o kadar büyük bir şovmendi ki..

Beylikdüzü'ndeki çaycısını, iki gün içinde Saraçhane'deki İBB'ye getirdiği değil, o çaycısı ile kameralar huzurunda yaptığı söyleşi ile kendisini gündeme oturtmuştu.

Sosyal medyada ve CHP'ye yakın yayın organlarında yayınlanan görüntülerde İmamoğlu..

Şimdilerde Beylikdüzü'nden yanında getirdiği Fatih Keleş'i İBB Spor Klübü başkanı yapan ve balya balya avroları İBB Spor Klübü çantaları da taşıtan, deste deste dolarların sayımına eşlik eden yine Beylikdüzü'nden gelme Tuncay Yılmaz..

Yine Beylikdüzü'nden, TBMM'ye gönderdiği eski ilçe başkanı Turan Taşkın Özer..

Ekrem İmamoğlu'nun nasıl kadrolaştığını gösterse de..

Antrikot muhabbeti de dört dörtlük yazılmış bir senaryo idi..

Ne mi olmuştu

Hatırlamayanlar için yazalım..

Ekrem İmamoğlu henüz kesinleşmemiş de olsa, alelacele verilen mazbatası ile Saraçhane'deki İBB Başkanlığı'na geliyor..

Ve binayı gezerken, kendisine kameralar da eşlik ediyor..

Ekrem bey, kameralar huzurunda "mutfak" denilen bölüme giriyor ve orda çalışanlara "bugün ne var yemekte" diye soruyor.

Beylikdüzü'nde Ekrem beyin çaycılığını yapan muhterem, Ekrem beyden önce binaya gelip yerleşmiş bile..

O cevap veriyor:

"Musakka var"..

Senaryo burada bitmiyor..

Ekrem beyin çaycısı, gollük pası patronunun ayağına atıveriyor: "Sizin için de antrikot yaptık."

İmamoğlu pası kendince gole çeviriyor: "Olmaaaz, birine antrikot birine musakka olmaz!"

Ne kadar yapmacık, ne kadar suni bir tarz olduğunu, o gün de dile getirmiştik.

Ama bizim dindarlarımız bile..

Saadet Partili kardeşlerimiz bile..

"Ne yani, CHP'liler de, çalışan ile yönetici arasında fark olmaması gerektiğini söyleyemez mi. Ne güzel işte, CHP'li Ekrem İmamoğlu da, olması gerekene işaret etmiş" dediler..

Gel zaman, git zaman..

Bir daha da, "çalışana musakka. Yöneticiye antrikot. Olmaaaz. Ayrım yapmamak gerekir" söyleminin ikinci bir örneğini, Ekrem beyde göremedik..

Ama bu arada, üç-beş kişilik özel yemeklere nasıl yüksek faturalar ödendiğini..

Şaraplı yemeklere belediye kasasından ödemeler yapıldığını..

Seçmen tavlamak için, piknikte bile antrikot yemek listeye girerken, Ekrem İmamoğlu'nun nasıl bir kibir abidesi olduğu da zaman içinde ortaya çıktı..

"Tatil bana yakışıyor" diyebilecek kadar şaşkın bir belediye başkanı hiç görmemiştik..

Koltuğa oturmasının hemen ertesinde, İstanbul'da sel baskını olduğu bir tarihte, Marmaris'te bir yat gezisinde gördüğümüzde, "musakka-antrikot" muhabbetinin nasıl bir aldatmaca olduğunu çok iyi görmüş olduk..

İnsanlarımızın deprem yaralarını sarmak için didinirken, kayak merkezine gittiğini gördük, ağzımız açık seyrettik.

Kayak yapmaya gidip gitmediğini soran meclis üyesine de, "kayak takımı senin ... girsin" dediğine şahit olduk..

İstanbulluları öyle bir şov ile aldatmıştı ki, bırakın kendisini, basın sözcüsü bile, yılbaşını geçirmek için, ailesi ile birlikte, iki haftalık Cenevre tatilini, çalışanın da yaptığını düşünüyor olmalılar ki, bir de utanmadan savundular..

Takip etmemiş olanlar için nası savunduklarını da hatırlatalım:

"Cenevre'deki tatil, Uludağ'daki tatilden daha ucuz. Onun için Cenevre'deki tatili tercih ettim."

Bu tatil, tam da İstanbul'da kar sebebi ile bir gün boyunca yolların araçlarla kapalı kaldığı güne denk gelmesin mi

Cenevre'de iki hafta, ailesi ile tatil yapabilecek kadar lükse düşkün, ama aynı zamanda da "çalışana musakka, yöneticiye antrikot. Olmaaaz" edebiyatçıları, sonrası da yaşanılanları da şöyle anlatmıştı:

"İstanbul'da kar sebebi ile araçların yollarda kaldığını öğrenince, Başkanı (Ekrem İmamoğlu) aradım.. 'Gelmem gerekiyor mu' diye sordum.. 'Bak keyfine' dedi.."

Şimdi söyler misiniz, koltuğa oturduğu gün,