"Suriye 3'e, 5'e, 55'e bölündü" diyenler, Hakan Fidan'ı duydunuz mu
"Suriye 3'e, 5'e, 55'e bölündü" diyenler, Hakan Fidan'ı duydunuz mu
ALİ KARAHASANOĞLU
Bizim Saadetciler..
Cumhurbaşkanlığı seçiminde ara verdikleri muhalefeti, mahalli seçimler öncesinde tam hız veren Yeniden Refahçılar..
Şimdi artık kaçıncı milletvekilini kaybettiğini takip edemez duruma düştüğümüz, oysa "Anadolu'ya çıkıp, bir selam versem, yüz binler arkamdan gelir" diye durduk yerden kendisini dev aynasında gören Ahmet Davutoğlu'nun partisi..
Kendisine "cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluğu yapıldığında bu hükümetin ekonomi bakanı" olarak hırsız muamelesine tabi tutulan Ali Babacan'ın partisi, şimdilerde Ekrem İmamoğlu tarafından altı oyulan DEVA'cılar..
Milliyetçiyim diye ortalıkta gezinen ama, HAMAS için "terör örgütü" iftirası atmaktan çekinmeyen İyi Partililer..
CHP'yi hiç saymıyorum, onların zaten görevi malum..
Koro halinde diyorlar ki, "Suriye'de ABD-İsrail projesi hayata geçiriliyor. Türkiye ise seyrediyor.."
Durun hemen acele etmeyin.
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, bu söyleme, gönüllü olarak destek vermiyor. Ama Suriye'de bölünmeyi önlemek için, "kan kustuk, kızılcık şerbeti içtik" diyerek, PKK ile silahın bırakılması sürecini başlatan ve Suriye'de İsrail'in projesi gerçekleşmemesi için, Türkiye'de "Türk, Kürt, Arap kardeşliği" dillendirildiğinde, "Ümmetçilik yapılıyor diyenlere, "Ha dikkat etmemiz lazım" tepkisi verenler de, şöyle bir dediklerine dönüp bakıversinler..
Kardeşlikten bahsedildiğinde, "ümmetçilik yapılıyor" diyenlere, "Siz ulusçuluk peşinde koşuyorsunuz ama, o ulusun içinde olduğunu ileri sürdüğünüz etnik yapıları bir arada tutamıyorsunuz. Biri diğerine dışkı yediriyor, diğeri de bunu hukuk içinde cezalandıralım" diyeceğine, eline silahı alıp, askeri-polisi şehid ediyor.. İşte bu kavgaları önlemek için, Türk-Kürt-Arap kardeşliği zorunlu" diyemiyorsunuz..
Evet, siyasi iktidarı suçlayanlar, Suriye'de çoktan federe devlet oluştu diyenler..
"Ahmet El Şara kim ki.. ABD'nin cezaevinde devşirdiği birisi değil mi" diyenler.
"Bakın bakın, İsrail şu mahallesine girdi ama, Suriye Cumhurbaşkanı'ndan topyekûn bir savaş başlatıldığına dair bir açıklama yok" diyenler..
"Türkiye, İsrail'e mi posta koyacak O sadece lafta olur" diyenler..
Dürzilerden bir grubun, İsrail tarafından kışkırtılarak, ayaklanması sonrasında, gerçeklerle yüz yüze gelmeye başladılar..
Dün Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açıklama yapıyor:
"Şiddet kullanarak bölmeye doğru giderseniz, biz bunu kendi milli güvenliğimize yönelik doğrudan tehdit olarak algılar ve müdahale ederiz."
Bakmayın siz, ulusçu medya organlarının, "Suriye'deki ayrılıkçılara seslendi" diye tanıtmasına..
O gruplara ve o grupların arkasında kim var ise, İsrail'inden devamında istediğiniz devleti sayın. Hepsine birden Hakan Fidan bu haykırışı yapıyor..
Ben de bekliyorum ki, emekli tuğamiral Türker Ertürk, "Bakın ben bunu beklemiyordum.. Demek ki durum gerçekten, Suriye'nin tek devlet olarak kalıcı olmasında çok büyük bir kararlılık var. Eski sözlerimi geri aldım. Suriye 3'e, 5'e 55'e bölünmemiş. Hakan Fidan'ın sözlerinden anladığım o ki, bölünmesi de artık mümkün değil" desin..
"Esed devrilince, Suriye bölünecekti. Plan buydu. Biz de bunu dillendirdik. Ama şimdi görüyoruz ki, Esed dönemindeki Suriye'nin bölünmüş bütünlüğü, şimdi tek devlet noktasına dönüşüyor. Helal olsun Şara'ya. Esed'in arkasında durduğumuz ve Esed'in katliamlarına onay verdiğimiz için de, herkesten özür dileriz" desin, Saadetçiler..
Yok, ortalıkta tek cümle kuran yok..
Ama Dışişleri Bakanı Hakan Fidan konuyu bir cümle ile sonlandırmıyor, sözlerini açık net izah ediyor:
"İsrail, Suriye'de barış çabalarını sabote ediyor."
Hani İsrail'in projesi tıkır tıkır işliyordu..
Ne oldu, muhalefet
Ne oldu, İsrail'in sözcülüğüne soyunan muhalefet..
Devam ediyor, kararlı bir duruşla Sayın Fidan:
"Hiçbir grup parçalamaya yönelik hareket içine geçmesin. Diplomasi yoluyla konuşacağımız çok şey var. Her şey konuşulur. Konuşuluyor da bütün gruplarla, bütün unsurlarla. Ama bunun ötesine geçerek, şiddet kullanarak bölmeye ve istikrarsızlaştırmaya doğru giderseniz, biz bunu kendi milli güvenliğimize yönelik doğrudan tehdit olarak algılar ve müdahale ederiz. Bölünme dışında ne konuşuyorsanız konuşun. Ne talepleriniz varsa yapın. Biz bu konuda nasıl yardımcı olacaksak olalım ama bunun ötesine geçtiğiniz zaman biz kendimizi tehdit altında tutmayız."