Gazetecileri öldüren İsrail,ama sicili kötü denilen Türkiye!
ALİ KARAHASANOĞLU
"Adaletin adı kalmadı" diye başlık atmış Cumhuriyet gazetesi.
Haberin hemen başına da, "Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF): Gazeteciler için en ölümcül yıl oldu" şeklinde ayrı bir kutu haber yapmışlar.
Ana haberi okurken, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni kabul etmesinin, insan haklarının uluslararası düzeyde kurulmasına yönelik önemli ilk adımı olması nedeniyle 10 Aralık tarihinin bütün ülkelerde İnsan Hakları Günü olarak kutlandığına dikkat çekilmiş.
Hemen ardından istatistiki bilgiler verilir gibi yapılmış.
Ama o istatistiki bilgiler içersinde, insan hakları temelinde, İsrail'in soykırımı ile ilgili tek bir bilgi yok..
2023'ten bu yana, Gazze'de hepten tahammülü imkansız bombalanmaların, insan hayatına, çocuklara saldırıların ayrıntıları ile ilgili, tek bir satır ifade yok..
Ve hemen devamında..
Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün endeksine göre Türkiye'nin, 180 ülke arasında basın özgürlüğünde 159. sırada olduğuna ilişkin not düşülmüş..
İsrail soykırım yapıyor.
100 bine yakın insanı öldürmüş.
İnsan hakları arasında en temel ve vazgeçilmez olan hayat hakkı ile ilgili tek bir bilgi vermeyen, İsrail aleyhine tek kelime edemeyen Cumhuriyet gazetesi, "Hayat hakkı önemsiz. Önemli olan basın özgürlüğü" dercesine, Türkiye konusuna, paraşütle inivermiş..
Hani Türkiye ile ilgili verdiği bilgilerde gerçeklik olsa, yine sorun yok.
Ama hayatları yalan..
Tüm sözleri dolan..
Ben bir yandan, Cumhuriyet gazetesinin "Adaletin adı kalmadı" başlıklı haberini okurken, bir yandan da, algı amaçlı olarak, o haberin içine yerleştirilen "Gazeteciler için en ölümcül yıl oldu" başlığını düşünüyorum..
Düşünüyorum ve Türkiye basın özgürlüğünde 159. sırada olduğuna göre, büyük ihtimalle onlarca gazetecinin bizim ülkemizde öldürülmüş olabileceği korkunç şüphesini ister istemez kafamda oluşturuveriyorum..
Haberi daha derinlemesine okumaya devam ediyorum. Başörtü yasakçısı Av. Nazan Moroğlu isimli bir bayandan görüş alınmış. Üniversitedeki kız öğrencilerin başlarını örterek okuyamayacaklarını söyleyecek kadar vicdansızlaşabilen Nazan Moroğlu şimdi demiş ki: "Türkiye'de kadınların yaşam hakkı tehdit altındadır."
Ben de bu hanımefendiye hatırlatıyorum: "Türkiye'de kadınların yaşam hakkı tehdit altında ise, bu tehdit bizzat senden geliyor. Bunun ispatı da, sizin 28 Şubat sürecindeki tavırlarınızdır."
Haberi okumaya devam ediyorum..
İstanbul 1 Nolu Baro'nun başkanı, PKK'nın çukur eylemleri sırasında Türk Silahlı Kuvvetlerine hakaret ederek terör örgütü savunuculuğu yapan İbrahim Kaboğlu'ndan da bir açıklama alınmış..
Diyor ki İbrahim Kaboğlu: "Suç oluşturmayan bir açıklama, Cumhurbaşkanına fiili saldırı olarak yorumlandı."
Neyi kastediyor Kaboğlu
Cumhurbaşkanını tehdit eden Fatih Altaylı'nın yargılanmasını ve mahkûm edilmesini.
Benim aklım hâlâ "Gazeteciler için en ölümcül yıl oldu" başlığında takılı.
Dönüyorum, o kutu haberi de okumaya çalışıyorum.
Türkiye'de basın özgürlüğü yokmuş gibi algı oluşturularak yapılan haberin içine serpiştirilen kutu haberin ölümlerle ilgili kısmında şunlar ifade ediliyor:
"Raporda 67 medya çalışanının öldüğü/öldürüldüğü belirtildi."
Nerede öldürülmüş, kim öldürmüş, bilgi yok.
Haberin devamında Fatih Altaylı ve Merdan Yanardağ dâhil 20'yi aşkın gazeteci ve çizerin hapse girdiğini, üçünün hâlen tutuklu olduğunu söyleyen RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu'dan bir açıklama alınmış..
Şöyle diyor Önderoğlu:
"Türkiye'de gazetecilerin mahpusluğu yöntem ve suçlama alanı itibarıyla endişe verici bir yaygınlık gösteriyor."
Evet, siz de merak etmiyor musunuz: "En ölümcül yılda 67 gazeteciyi, acaba kim öldürdü"
Ben merak ediyorum. Dürüst herkes de merak ediyor.
Sahtekâr olmayan, ahlaksız olmayan herkes merak ediyor: 67 gazeteciyi kim öldürdü
Ve 67 gazetecinin öldürüldüğü dünyada bir tane bile gazeteci öldürülmediği hâlde, RSF Türkiye temsilcisi, iki kişinin tutuklanması üzerinden, endişe üretiyor, kaygı üretiyor, sahtekarlık yapıyor..

17