Babacan, Kalaycıoğlu ve gençlik üzerinden oynanan oyunlar!

Babacan, Kalaycıoğlu ve gençlik üzerinden oynanan oyunlar!

Ali Karahasanoğlu

Dünkü yazımda, Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın ismini vererek, Türkiye'de hukuk ve Amerika'da hukuk kıyaslaması yapmıştım.

Yaptığım eleştiriye, partiden bir hatırlatma geldi.

Amerika'daki hukuksuzluğa Ali Babacan'ın sessiz kaldığı iddiamız aslında doğru değilmiş.

Biliyorsunuz biz de formalite yok, bürokrasi yok, resmi prosedüre gerektiğinden fazla önem vermek yok.

Eleştirdiğimiz bir siyasi, dolaylı yoldan da olsa, bayram günü de olsa, noterden değil,bir telefonla da olsa cevap verdiginde.

Bize düşen o cevabı okuyucuya aktarmaktır.

"Noterden yolla", "mahkeme kararı al" gibi ayak oyunlarına başvurmadan, dürüstçe hareket edip, muhatabın açıklamasını da okuyucuya aktarmaktır.

Önce dünkü yazından ilgili bölümü aktarayım. Sonrasında da Ali Babacan'ın beni yalanlayan uyarısını aktarayım. Dünkü yazımdaki ilgili bölüm şöyleydi:

"Ali Babacan isimli Tayyip Erdoğan'ın sayesinde ülkede tanınan bir adam,'Hukuka güvenin sarsıldığı yerde, yatırım olmaz' diyerek, yolsuzluk yapanın tutuklanmasına itiraz ediyor..

Amerika, Gazze soykırımına itiraz ettiği için, bir doktora öğrencisini, arkadan kelepçeliyor.

Tam bu aşamada.. () En kibar hali ile sorayım,'Amerika'ya yatırım olmaz. Bir doktora öğrencisi, sokakta durup dururken, elleri arkadan kelepçelenerek götürülür mü' dedin mi, Ali Babacan.

'Çağırsaydınız gelirdi. Kaçacak değil ya.. Doktora öğrencisi o.. Niye sokak ortasında gözaltına aldınız. Bu muamelenin yaşandığı Amerika'ya yatırım gelmez, benden söylemesi' dedin mi, Ali Babacan.."

Deva Partisi'nden aranarak yapılan hatırlatmaya göre, ben yanılmışım.

Aslında Ali Babacan'ın doktora öğrencisi Rümeysa Öztürk ile ilgili açıklaması varmış.

Açıklamanın sosyal medya paylaşımının bir örneği de gönderilerek, yazdığımın yanlış olduğu tarafıma aktarıldı.

Ali Babacan'ın, Rümeysa Öztürk ile ilgili benim yazımdan önce yapılmış açıklaması varmış ve şöyleymiş:

"Bazı ülkeler Türkiye'deki otoriterlik virüsüne kapıldı. Bir zamanların özgürlükler ülkesi Amerika, Gazze'ye sözlü destek veren bir öğrenci kardeşimizi sokağın ortasında kelepçeleyip gözaltına aldı, sınır dışı edecek. Bizim onlardan alacak demokrasi dersimiz yok."

Benim dikkatimi çekti, açıklamada Ali Babacan'ın şahsi hesabındaki paylaşım aktarılmamış ama, ben onu da size sunmuş olayım:

"Bize her fırsatta demokrasi dersi verenler, söz konusu Filistin olunca yine sınıfta kaldı.

Doktora öğrencimiz Rümeysa Öztürk'ün Gazze'de yaşananları dile getirdiği için gözaltına alınmasını kınıyorum. Filistin'e destek olmak suç değil, vicdani sorumluluktur."

Bu paylaşımları önemsiyorum.

Ama soruyorum, " Türkiye'de hukuk olmadığını dolayısıyla yatırım da gelmeyeceğini söyleyen Ali Babacan değil mi"

Bu çerçevede tekrar soruyorum: " Amerika'da hukuk olmadığı halde yatırım nasıl oluyor"

Lütfen kelime oyunlarıyla gençlerin kafasını karıştırmayalım.

Ali Babacan soruyor, " son gösterilerde tutuklanan 260 gencin suçu neydi."

Babacan çok iyi biliyor, o gençlerin suçu "polise taş atmaktı, molotof atmaktı."

Ama Babacan, aptala yatıyor, sanki o gençler sadece gösteri yaptıkları için tutuklanmışlar gibi algı yapıyor.

Yazımı yazarken, bir yandan da "televizyonlarda ne var" diye göz gezdiriyorum. 1990'lıyıllarda, terör örgütü PKK'nın gazetesi Özgür Gündem'de yazıişleri müdürlüğü yapan Merdan Yanardağ'ın tele1 kanalında, Prof Ersin Kalaycıoğlu'na takılıyorum.

Önce ikinci Dünya Savaşı'nda mağlup çıkan ülkelerin anayasalarının işgalci taraflarca hazırlandığını ve bunun meşruiyetinin sorgulanmadığını fakat Türkiye'de 1961 ve 1982 anayasalar ordumuz yaptığı halde meşrutiyetin yn sorgulandığını bunun hayret edici olduğunu söylüyor.

Hani bana sorsanız, Ekrem İmamoğlu'nun diplomasından önce bu adamın profesörlük ünvanını elinden almak lazım.

Milletin kendisine emanet ettiği silahı milletin seçtiği insanlara yöneltip, bir de anayasa yapan ve onu meşrut gibi gösteren bu darbe severlerin prof unvanına kullanmalarının önüne geçilmesi gerekir.

Kalaycıoğlu'nun sonrasında söyledikleri ise daha da vahimdi.

Bir prof değil, halkı aptal yerine koyan bir hokkabaz konuşuyor gibiydi.

Saraçhane'deki polisle çatışan göstericileri, masum göstererek şöyle diyordu Kalaycıoğlu: "Gösteri anayasal haktır. Ben 1968 kuşağı bir isim olarak, şunu da hatırlatayım. 1971'de İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri, şimdi kapandı Pan Amerikan şirketinin önünde gösteri yapmışlardı. Şirket taşlanmıştı. Sonradan yapılan yargılamada, taşı atan on kişinin tamamı polis çıkmıştı. Bugün de bu tür provokasyonlara dikkat edilmeli."

Öyle hokkabazlar ki, öyle sahtekarlar ki, yeni gençleri kandırmak için propaganda amacıyla "şurayı şöyle taşladık, şunun cam çerçevesini böyle indirdik" diye kendilerine ait kitaplarda, örgütlerinin mensuplarından övgüyle bahsederlerken, köşeye sıkıştıkları anda da, o taşlamaları aslında polisin yaptığını bile iddia edebiliyorlar.