- Bu rahatsızlık hayata bakışınızla ilgili neleri değiştirdi - Hastalıkla mücadele ederken en büyük gücü kimden aldınız - Yaşadığınız bu zorlu süreç size ne öğretti - Kanserle mücadele eden kadınlara mesajınız ne olur
Meme kanseri, günümüzde kadınlarda en sık görülen kanser türü. Her yıl 1-31 Ekim tarihlerinde Meme Kanseri Bilinçlendirme Ayı kapsamında meme kanserinde farkındalık oluşturmak adına çalışmalar yapılıyor. Erken tanı yöntemleri gelişse de birçok kadın hâlâ hastaneye başvurmakta geç kalıyor. - ay önce meme kanseri tanısı aldığını paylaşan Devrim Yakut erken teşhisin önemine değinmişti. Yakut ile birlikte daha önce meme kanseri teşhisi almış sanat dünyasının ünlü isimleri Nilüfer, Deniz Uğur, Hande Yener, Selcan Asyalı ve Irmak Ünal kendi deneyimlerinden yola çıkarak kanser tanısı aldıklarında ne hissettiklerini samimi bir dille anlattı. Hayata bakışlarının nasıl değiştiğini gözler önüne seren yanıtları beni çok etkiledi.
DENİZ UĞUR: İÇİMDEKİ GÜÇLÜ SESİ SUSTURMADIM
- Aslında hastalık değil, şifa süreci değiştirdi beni. Hayata daha dikkatli, daha derin, daha minnetle bakmayı öğretti. Bir gün sıradan sandığınız bir sabah, size 'yaşamak' fiilinin ne kadar mucizevi bir şey olduğunu hatırlatabiliyor. Artık hiçbir şeyi ertelememeye, hiçbir duyguyu bastırmamaya, hiçbir güzelliği fark etmeden geçmemeye özen gösteriyorum.
- Bu süreçte mücadele gücümü kendimden, çocuklarımdan ve sevenlerimden. Ama en çok da 'hayatın benden yana olduğuna' dair inancımdan aldım. Zaman zaman korku ya da yorgunluk olsa da içimde hep güçlü bir ses vardı: "Ben hayattayım ve bu da bir deneyim."
O sesi susturmadım; sevgiyle, sabırla, şükranla dinledim.
- Bana bedenin, ruhun aynası olduğunu öğretti. Bedenimize iyi bakmak, aslında kendimizi sevmeyi öğrenmekle başlıyor. Ve 'güçlü olmak' bazen dimdik durmak değil, gerektiğinde ağlamayı, teslim olmayı, dinlenmeyi bilmek demek. Hayat bana dengeyi öğretti. Kadın olmanın, insan olmanın, var olmanın hakiki dengesini.
- Korku, öfke ve çaresizlik… Bunların hepsi insan olmanın parçaları. Ama unutmayın; hiçbir duygu sizden güçlü ve kalıcı değil. Kendinize güvenin, vücudunuza sevgiyle davranın, tıbbın imkânlarından yararlanın ama asıl şifayı kalbinizde arayın. Bilinçaltını arındırmak, geçmişten gelen travmaları iyileştirmek bağışıklığımızı yüksek tutmanın sırrı. Lütfen, umudunuzu kaybetmeyin. Çünkü umut, gerçekten de her şeyin anlamı.
IRMAK ÜNAL: ARTIK HİÇBİR ŞEYİ ERTELEMİYORUM
- Önceliklerimi sadeleştirdi. Artık hiçbir şeyi ertelemiyorum; 'bir gün' dediğim her şey bugüne taşındı. Sağlığın ve her yeni günün bir mucize olduğunu derinden hissediyorum. Gerçek özgürlük, insanın bedenine duyduğu sevgide saklı. Artık sadece kendimle huzur içinde yaşamak istiyorum. Sınırlarımı fark ettim ve güçlendirdim.
- Kesinlikle annemden, kız kardeşimden, çocuklarımdan ve doktorlarımdan güç aldım. Ama bir o kadar da kendimden. Çünkü bir noktadan sonra kimse senin yerine nefes alamıyor. En yakınların bile sadece yanında durabiliyor. O noktada insan, kendi içinde bir güç buluyor. Sessiz ama sağlam bir güç.
- Teslimiyetin aslında yenilgi değil, bilgelik olduğunu. Sürekli güçlü görünmeye çalışmanın değil, bazen "Benden bu kadar," diyebilmenin de bir güç olduğunu… Ve belki de en önemlisi, sevginin iyileştirici bir enerji olduğunu. Kendine şefkat duymayı, bedenimi suçlamamayı, yaşadığım her şeyi bir öğretmen gibi görmeyi öğrendim. Hayat benim için bir yarış değil, bir ritüel. Hep öyleydi şimdi daha da emin olarak.
- Bu yol korkutucu görünebilir ama aslında bir dönüşüm yolculuğu. Kendinizi kaybetmiyorsunuz… Özünüze dönüyorsunuz gibi düşünün. Saçınız, göğsünüz, bedeniniz değişse bile; ışığınız, zarafetiniz, sevme gücünüz aynı kalıyor. Kansere, "Neden ben"e değil, hayata odaklanın. Bedeninize güvenin, onunla savaşmayın; onunla konuşun, onu dinleyin. Ve ne olursa olsun, kendinizi sevmekten vazgeçmeyin. Çünkü iyileşme, tam da o noktada başlıyor.
NİLÜFER: KANSERİ ÖĞRENİNCE İLK TEPKİM AĞLAMAK OLDU
- Kanser ihtimali olduğunu öğrendiğimde büyük bir şok yaşadım. O andaki ilk tepkim ağlamak oldu ve aklıma gelen ilk şey de kızımdı. O zaman daha da küçüktü. Beklemiyordum açıkçası böyle bir şeyi, o nedenle büyük bir şok oldu benim için. Allah'tan çok başındaydı, birinci evre meme kanseriyken yakaladım. Ondan sonra tedavi konusunda bazı tereddütler olduğu için bir süre de onlarla uğraşmak zorunda kaldım. Farklı doktor görüşleri vardı çünkü kemoterapi alıp almamam konusunda. Neticede kemoterapi almaya karar verdim. Vücudumun başka bir yerinde de ajanı olabileceği düşünüldüğünden. Üç aylık bir kemoterapi sürecim oldu. O süreci son derece sakin, yorulmadan, dinlenerek geçirmeye çalıştım. Doktorumun tavsiyelerini uygulamaya çalıştım. Tedavinin sonlarına doğru kendimi bayağı yorgun hissetmeye başlamıştım ama ona rağmen 10 -15 dakikalık yürüyüşlerimi ihmal etmedim.
- Tedavi sürecim bittiğinde ilkbahardı, hayatımın en güzel ilkbaharıydı diyebilirim. Doğanın canlanması sanki benim de yeniden doğuşum gibi geldi bana. İnanılmaz bir mutluluk hissediyordum.
- Bu rahatsızlık bana kendime daha fazla değer vermeyi, daha az yorulmayı, sağlığıma daha fazla dikkat etmem gerektiğini öğretti. Mükemmeliyetçi bir yapım olduğu için daha önce ufacık şeyler istediğim gibi gerçekleşmediğinde çok fazla üzülebilen, sinirlenebilen ben, bu yönümü törpülemeye çalıştım. Başardığımı da düşünüyorum.
- Tedavimin üstünden yıllar geçti ama şöyle de bir gerçek var. Kanseri yenmek diye bir şey yok. Kanser hücreleri her zaman vücudumuzda mevcut, gafil avlandığınızda yeniden üstünüze çullanabiliyor. O yüzden daha sakin, daha dikkatli bir hayat sürmeye çalışıyorum. "Bitti", "Yendim kanseri" diye bir şey olmadığının bilincindeyim, o nedenle ona göre yaşamaya çalışıyorum.
DEVRİM YAKUT: DERİN BİR ŞOK YAŞIYORSUNUZ
- Bu rahatsızlıkla karşılaşınca, ister istemez derin bir şok yaşıyorsunuz. "Bana olmaz" dediğiniz şey oluyor. Bendeki en önemli değişim; her şeyin hepimizin başına gelebileceğini daha derinden idrak etmek oldu.
- İlk şoku atlattıktan sonraki süreç çok kısa sürdü. En büyük gücü önce kendimden, içimdeki inançtan, ailemden, eşimden ve doktorlarımdan aldım. Ve eklemeliyim, bir an bile umutsuzluğa kapılmadım.
- Hayat çok güzel ve yaşanacak, yapılacak çok şey var. Kontroller asla aksatılmamalı. Ve gerçekten erken teşhis hayat kurtarır.
- Asla umutsuz olmasınlar. Bu artık tedavi edilebilir bir rahatsızlık. Harika doktorlarımız var. Doktorlarına güvensinler ve kendilerine üzülmesinler. İnsanın kendine üzülmesi ve umutsuzluk en büyük düşman…
SELCAN ASYALI: ETRAFINIZDA ÇOK KİŞİ DE OLSA YALNIZSINIZ
- Hayata bakışımla ilgili birçok farkındalık yarattı. Her an, her şeyin yaşanabileceği gerçeğini aklıma soktu ve empati kurmama sebep oldu.
- Hastalıkla mücadele ederken etrafınızda çok kişi de olsa yalnızsınız. Sağ olsun kardeşim Mehmet Yavuz bu süreçte hep benimleydi ama sıra güç ve derman bulmaya gelince gücü yine sadece kendimden alıyordum. Daha yapacağım çok şey olduğunu hiç unutmuyordum ve kendimi sürekli motive etmeye çalışıyordum. Hâlâ sürecim bitmiş değil. Akıllı ilaç alıyorum ve üç ayda bir kontrollerim var. Bu hastalık bir kere uğrayınca eskisi gibi olabileceğine inancınız azalıyor.
- Bu süreç maddi, manevi çok yorucu. Paranın ve gerçek dostun kıymetini bu dönemde öğrendim diyebilirim.
-Tanı alan kadınlara söyleyebileceğim tek şey şu: Her şey geçer. Her şey unutulur. Hiç kimseyi sevmediğiniz kadar kendinizi sevin. Olan veya olmayan şeyler için üzülmek sadece kendinize zarar verir.
HANDE YENER: ALLAH'IMA SIĞINDIM VE ESKİ HANDE'YLE VEDALAŞTIM
- İlk duyduğumda bende büyük bir şok etkisi yarattı. O yüzden bu şok etkisi bana öncelikle sağlığıma kavuşmamla ilgili neler yapabileceğimi, hızlıca nasıl toparlayabileceğimi düşündürttü. En çok buna konsantre oldum ve hemen ardından doktorum Cihan Uras'la birlikte durumumu konuştuk. Hastalığı başında yakalamamız beni çok mutlu etti. Artık daha fazla kendi hislerimi dinlemeye gayret ediyorum. Aslında çok küçükken de gençliğimde de böyleydi. Belki dönem dönem bunu azaltmış olabilirim ama şu an çok daha fazla kendi içgüdülerimle yaşıyorum ve böyle olmak beni daha çok hayata bağlıyor. Ertelemiyorum, her şeyi o anda yaşıyorum. Tam olarak andayım. Bir bilinç atlaması yaşadığımı söyleyebilirim bu olay sayesinde. Aslında daha bilinçli biri olmak isterken, bu olay bana vesile oldu. O yüzden yaşadığım şey bana bir ders vermiş oldu, tecrübe kazandım. Bardağın dolu tarafından bakıp, olayı iyi tarafından görerek kendimle ilgili olumlu taraflarını almayı seçtim.
- Bunu öğrendiğiniz an sadece Allah'la baş başasınız. Ben zaten her anımda Allah'a sığınırım ama böyle kontrol edemediğim durumlar olduğunda özellikle tamamen teslim olup dua etmeye başladım, yardım istedim. Bu kabulleniş aşamasında bile kendimde çok ciddi bir fark görmeye başladım. Birdenbire iyileşmeye başladığımı, psikolojimin düzeldiğini, sağlığımın hızla iyiye gittiğini hissettim.
Altı gün hastanede yattım ve eve çıktığımda doktorum "Normal hayatına devam et, kontrollerini yapacağız," dedi. Aslında biraz da sudan çıkmış balık gibiydim. Eve geldim ve "Bir kabus yaşadın sen ve Allah tekrar devam etmene izin verdi. Artık bunun farkında olup hayatına öyle devam edeceksin," dedim kendime. Başıma bu olay gelmeden önce de böyleydi aslında. Hayatım boyunca yönümü bulmak için Allah'ıma sığındım. Moral bozukluğu istemeyen, stres sevmeyen bir hastalık bu. Motivasyon ve mutluluk istiyor. Yakın bir-iki dostum ve erkek arkadaşım yanımda oldukları için zaten öğrenmişlerdi. Onlar da yaşadıkları tedirginliği bana hissettirmeden hep yanımda oldular. Psikolojimin bozulmaması için çalıştık ve bol bol müzik yaptık. Sonraki süreçte bu yaşananları unutmak çok zordu elbette. Bu psikolojiden çıkıp normal hayatınıza dönmek gerçekten hiç kolay değil. Ama insan buna rağmen o kadar istiyor ki kendi normaline hızla dönmeyi... Açıkçası bu iyileşmeyi bana verilmiş bir hediye olarak gördüm ve bu farkındalıkla hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Eski hatalarımı, eksiklerimi orada bıraktım ve yenilenerek hayatıma devam ettim.

38