Üzüm çalmayan asker ve diploma sahtekârları
Ali Erkan Kavaklı
Bugünlerde ortalık diploma skandalları ile çalkalanıyor. İBB başkanının diploması sahtekârlık sebebiyle iptal edildi. Denkliği olmayan üniversitelerin para karşılığı diploma dağıttığı ortaya çıktı.
Sahtekârları 6 milyon dolara savunan avukatlar ortalıkta dolaşıyor.
Ekrem'in hanımı, eşinin diplomasının hukuksuz iptal edildiğini bağıra çağıra Saraçhane'de söylüyor, sahtekârlığı savunuyor.
Adam yetiştirme problemimiz var.
Ahlaksızlığın kızartmadığı yüzler var.
Osmanlıya gerici diyenler, dürüstlükte Osmanlıdan yüz bin derece geri düştüler.
Atalarımızın doğruluğunu anlatayım da edebi olan utansın.
SULTANIN
MISIR SEFERİ
Sultan Selim 1516'da Mısır seferine çıktı. Memlüklerden daha önce İran'a yardım etmeyeceklerine dair söz almıştı. Onlar, sözlerinde durmadıkları için üzerlerine yürüdü.
"Ordu Gebze yakınları bağların kıyısından geçiyordu, hararet iyi basmıştı. Sultan Selim, askerin, sahiplerinden izinsiz üzüm, elma koparıp koparmadığını merak ediyordu
Yeniçeri ağasını huzuruna çağırttı:
-Ağa, bütün yeniçeri, sipahi ve azap kulların heybeleri yoklansın! Heybesinde elma veya üzüm salkımı çıkan asker derhal huzuruma getirilsin!
Yeniçeri ağası harekete geçti, heybeleri araştırdı, sonra padişahın huzuruna çıktı ve müjdeyi verdi:
-Hünkârım, askerin heybesinde elma ve üzüm izine rastlanmadı.
Yavuz habere çok sevindi. Üzerindeki müthiş ağırlık kalktı, rahatladı:
-Allah'ım, bana haram yemeyen bir ordu ihsan ettiğin için sana sonsuz hamd ü senalar olsun!
Sonra şöyle dedi:
"Şayet askerlerim izinsiz meyve koparmış olsalardı Mısır seferinden vazgeçerdim çünkü haram yiyen bir ordu ile beldelerin fethi mümkün olmaz!"
Askerin teftişi Yavuz ile sınırlı değil. Aynı denetlemeyi Macaristan seferine çıkan Kanunî Sultan Süleyman da yaptırır. Asker, ahalinin malına el uzatmamıştır.
Sultan 2. Murat, artan devlet masraflarını karşılamak için acil para lazım olunca varlıklı vezir Çandarlı Halil Paşa'yı çağırmış, şöyle demişti:
-Sefer masrafları için akçe gerektür, vadesi geldiğinden iade etmek üzere bir miktar akçe viresun!
Çandarlı başını salladı, bakışlarını yere dikti:
-Tedarik için biraz mühlet lazım, ne miktar verebileceğimi bugün yarın size arz ederim.
Fazlullah Paşa, Çandarlı'dan borç istendiğini her nasılsa duymuş, doğruca padişahın huzuruna çıkmış:
-Kul kısmından borç alınmaz şevketlü hünkârım, padişahlar borç almazlar!
-Lazım oldukça başkaca çare kalır mı ki vezirim
Paşa duraksamadan cevap vermiş:
-Padişahlara hazine gerektür hünkârım, müsaade buyurursanız hazine toplayalım. Borç almak olmaz!
-Vezirim, nasıl toplayacaksın
-Ahali sayenizde zengincedür, malları, mülkleri çokçadur. Bir yolunu bulup ellerinden almak münasiptir. Böylece hazine tedariki yapmış oluruz. Asker de gazadan geri kalmaz.
Padişah öfkeyle yerinden fırlamış ve vezire çıkışmış:
-Bre Fazlullah bu nasıl sözdür! Bilmez misin ki bizim mülkümüzde üç helal lokma vardır: Bunlardan biri madenlerimiz, birisi vergiler, üçüncüsü de harp ganimetleri. Askerimiz gaziler ordusudur ki midelerine haram lokma girmez. Askerine haram lokma yediren padişahın askeri haramî olur. Haramînin sebatı yoktur. Bir küçük zorluk görürse firara kadem basar. Biz askerimize haram lokma yedirmeyiz. (1)