Erguvan zamanı

Boğaziçi'de en güzel mevsimdir ilkbahar. Erguvan ağaçlarının benzersiz rengiyle donanır her iki yakanın sırtları. Boğaz'ın süsü vapurlarla düzenlenen, erguvan seyri turlarına katılmak için iki haftamız var sadeceMevsimlerden ilkbahar erişti yine bir öncekinden daha genç ve çok daha neşeli haliyle. Gökyüzü masmavi ve bembeyaz renklerle zaman zaman iç içeyken bakışlarımız yukarıdan aşağıya yönelir, yüzümüzdeki tebessümü derin derin nefes alışlar şekillendirir. Ovalar süslenir, dağlar doruklarını gösterir, dereler coşkunca denizlere doğru koşar koşar. Mevsimler arasında her zaman en genç ve her daim en genç kalacak olan ilkbaharda kurtlar kuşlar, güller bülbüller, erguvanlar, çınarlar, serviler iç içedir; gün yüzüne çıkmışlardır. Doğada bulunanlar, güzelliklerini seyrederek birbirlerine şerde pasif hayırda aktiftirler. Güzel olan her şey ve herkes, doğası gereği güzellikleri iyiliğe doğru götürür, kötülükleri ise iyileştirmek için gayret sarf eder.Akdenizlidir erguvanYılın tamamında tahtı sarsılmayan tek nebat (bitki) güldür, gönlümüzde olan laledir. Ancak ilkbahar erişince gül ile lalenin kısa süreliğine de olsa kıskandığı tek çiçek erguvandır. Gül ve lale her yerdedir, ancak erguvan denilince akla sadece İstanbul gelir. Aslında erguvan Akdenizlidir. "Altıncı Kıta: Akdeniz" de aklımıza Anadolu'yu getirir. Anadolu'dan İstanbul'a uzanınca, yarısı Asya yarısı Avrupa olan Boğaziçi su yoluna ulaşırız. Boğaziçi'nin iki yakasında da en güzel mevsim ilkbahardır. Nasıl gemiler Boğaziçi'de süzülürken pencerelerimizi süslüyorsa erguvanlar da süsler her iki yakanın sırtlarını. İstanbul'un yanı sıra erguvan çiçeği bize Bursa'yı da hatırlatır. Evliya Çelebi, seyretmesi vacip olan bir çiçek olarak erguvanı Bursa'dan dile getirir; Ahmet Hamdi Tanpınar, "İklimimizde bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da erguvandır" der.Mor evde doğmakEski Mısır'da asaleti ve erişilmezliği, Roma'da aristokrasi ve yüceliği, Mitsel Hristiyan anlatılarında Hz İsa'yı ele veren Judas'ın pişmanlıktan ve utanç duymaktan ötürü kendisini astığı ağacı sembolize eden erguvan, ömrü kısa sürse de rengiyle her toplumun ilgisini çekmiştir. Roma İmparatoru Diocletianus, erguvanın rengini, "sadece imparator ailesi kullanacak" diye yasalaştırmıştı. Hiç kimse bu renkten ibaret giysi giyemezdi ki, buna imparatorluk moru da deniliyordu. Hatta bir Roma imparatorunun bebeği, tamamı erguvan renge boyanmış odalarda dünyaya getirilirdi ve bu çocuklara, "Mor evde doğan" anlamında "Porphyrogenitus" denirdi.var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6754377;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6754377;taboolaPlacement "Mid