Anlamını yitiren ne varsa unutuluyor. Unutulmayan kıymet kalmıyor. Tükeniyor, tüketiyor ve sürekli arıyor insan. Zaman çabuk geçiyor, her şey anlamsızlaşıyor.
"Bırak, şu billûrda solsun şu güller/Zamanı anlatır her düşen yaprak." diyordu Ali Mümtaz Arolat. Yaprağın düşüşünde anlam arayan, zamanın ruhunu kavrayan insan şimdi nerede Durup düşünen, eşyanın ve tabiatın hakikatini merak eden insan nerede
Zaman kendi seyrinde akıyor. Değişen bir hâl yok. Ancak insanın dünyadan aldığı, alacağı ve kaybedeceği değerler çoğaldı. Evet, eski zamanlarda insan dünyadan alacaklı gidiyordu. Şimdi öyle mi İnsan çok şey alıyor hatta borçlu gidiyor. Belki gidemiyor, kalmak için ısrar ve inat ediyor. Ne varsa alıyor, yaşıyor ve kalıcı olmak için çırpınıyor. Oysa asıl yurt burası değildi. İşte burada ip kopuyor, zihin dağılıyor. Düşünce, merkezinden uzaklaşıyor. Ve her şey anlamsızlaşıyor.
Kavuşmak nedir, bilir misiniz Hasretin neticesinde ise hayatın zirvesidir. Değilse var mıdır anlamı Kavuşulacak olanın bir rüyaya dönüşmesi gerekmez mi Yanıp tutuşulan hasret uzaktır. İnsan sabır nehrine bırakıverir ruhunu, benliğini. Uzaktaki o hasrete doğru zamanın makarasına takılıp döner durur. O âna yaklaştıkça heyecan artar. Bekledikçe, sabrettikçe anlam bulur her şey. Peki, günümüzde böyle bir silsile kaldı mı Herkes her şeye böyle mi kavuşuyor Kavuşmak bile değil, herkes her şeyi hemen elde ediyor. Anlık hazza dönüşüyor, düşüyor zirveden her değer. Ve her şey anlamsızlaşıyor.
Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Yaralar dinmişti. Araya zaman dediğimiz büyük yapıcı girmişti." sözünü düşünmek, idrak etmek gerek. Büyük yapıcı, diyor zaman için. Muazzam bir tanımlama değil midir Zamana hürmet, sadakat ve teslimiyet ile "yapıcı" olan zaman devreye giriyor. Aksi takdirde zamanın her şeyi öğüten, yıkan, yok eden, unutturan rolü de var. Belki de günümüzdeki mutsuzlukların altında bu yatıyor. Zamana hürmet etmeyeni, zaman perişan ve paramparça ediyor. Bozuluyor mizan, bozuluyor bütünlük. Ve her şey anlamsızlaşıyor.
Anlamsızlaştırmamak neye bağlıdır Nasıl kıymetli kalır her şey Üstelik zamana karşı mümkün müdür bu Evvela idrak etmek, akıl ve kalp yoluyla bir şeyin anlamını bilmek, kavramak, o şeyin hakikatine, künhüne ermek gerek. Başka türlü görmek, başka türlü aramak, bulunca da bulunanı hakikat sanmamak anlamı derinleştirir, insanı şımartmaz. İnsan, bir gayeye ulaşınca çabuk rahatlar, atâlete bile düşer. İnsanın mizacı buna müsaittir. Çünkü aklın mahdut kavrama kâbiliyeti vardır. Ancak insan hep bu sınırı aşmak için uğraşıyor. Bulduğu, ulaştığı bir şeyi anlayamadan zaman geçiyor. Nerede ikmal edeceğini bilemeyince de zincir kopuyor. Ve her şey anlamsızlaşıyor.
Aslında unutulan veya kanılan bir şey var, o da şudur: Dünyanın sahih ve kalıcı bir anlama sahip olamayacağı hususu. Maalesef çağımızda modern düşüncesinin müessir neticesi olarak insan, dünyayı sonsuz ve mutlak bir konak gibi görmeye başladı. Tüm inançları, dinleri bu görüşte buluşturma başarısını gösteren modern düşünce başarılı da sayılır. Yetinmeden, teşekkür etmeden, el edilenin kıymetini bilmeden, mefhumun manasını anlamadan geçiyor zaman. Teknolojiden de kaynaklı olsa gerek, sürekli yenilenen her şey zamanın ruhunu ihmal ettirerek insanı tatminsiz hâle sokuyor. Ve bu yaşam biçimiyle her şey anlamsızlaşıyor.