Eğitim ve Gelecek
Liselere ve üniversitelere giriş sınavlarından sonra tüm ailelerimiz sınav sonucunu beklemekte. Her yıl büyük bir heyecanın ve stresin yaşandığı bu tablo eğitim konusunda isabetli ve istikrarlı bir gidişatın olup olmadığını düşündürüyor. Herkeste bir gelecek kaygısı var.
Eğitim, kişideki istendik davranışların kazandırılması olarak tanımlanır. Ancak eğitimin kısa vadede neticeleri alınan bir süreç olmadığını söylemek mümkün. Bu süreç sonunda ne istendik davranışlar elde edilebiliyor ne de onca yıl eğitim alan çocuklarımız, gençlerimiz kendilerine bir gelecek kuramıyorsa, burada oturup nerede hata yaptık diye düşünmemiz gerekmez mi
Türkiye'de büyük sorunlardan biri de kariyer planlamasıdır. Her aile, çocuğunun geleceğine yatırım yapıyor, burası tamam. Ancak çocuğun ilgisi, yetenekleri, zekâsı, disiplini, iştiyakı, hevesi bunlar ne yazık ki göz ardı ediliyor. İkinci bir husus da çocuğa kazandırdığınız donanımın gelecekte işe yarayıp yaramayacağı konusu. Bunu da hesaba katmak gerekiyor. Ne yazık ki yanlış bir kariyer planlaması onca yıl verilen emeği boşa çıkartıyor. Elimizde ne yapacağını bilemeyen, işsiz güçsüz, mutsuz ve huzursuz, bir nesil kalıyor.
İstidada Uygun İstihdam
Öğrencilerimizin yetenekleri ortaya çıkarılmıyor veya buna fırsat ve imkân yok. Yeteneği tespit edilen de bunu geleceğini planlamak için kullanamıyor. Çocuklarımız bir şeye maruz kalarak yani edilgen hâlde eğitiliyor. Çocukların iradesi ve istidadı dikkate alınarak bir eğitim planlansa daha makul, daha ekonomik ve isabetli olacaktır. Tüm bu planlamada en mühim nokta ise Türkiye şartlarıdır. Şunu demek istiyorum: Eğitim verdiğimiz, meslekî formasyon kazandırdığımız çocuğumuzun aldığı eğitime karşılık uygun istihdam alanının olup olmadığı. İşte burada bocalıyoruz. Ne yazık ki büyük bir emek boşa gidiyor. Kimse aldığı eğitimin sağlayacağı alanda istihdam olamıyor. Öğretmenlik okuyan polis; turizm okuyan gece bekçisi, hayvan teknikeri itfaiyeci, tarih okuyan zabıta oluyor. Daha çok örnek saymak mümkün. Bu çarpık ve çelişkili durumun izahı da zor. Devletin ve ailenin harcağı ekonomi ne yazık ki böyle bir şekilde sonuçlanıyor. Çoğu insan aldığı eğitimin bir faydasını göremiyor. Böyle bir sonuç israftır. Ancak istida uygun bir istihdam sağlanıyorsa o eğitime devam edilmelidir.
Eğitim ve İrfan
Bilme, anlayış, kavrayış veya kültür olarak tanımlanan "irfan" ileri bir toplumun en büyük göstergelerindendir. Eğitim, irfanı sağlayamıyorsa orada da köklü bir sorun vardır. Çünkü köklerinden beslenmeyen hiçbir ağaç ayakta duramaz. Bizim önümüzde duran büyük sorunlarımızdan biri de budur. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli uygulanabilirse bu sorunumuza temelden katkı sağlayacaktır. Hem istidada uygun eğitim hem istihdam olursa ardından irfan gelecektir. İrfanın yaygınlaştığı yerde imar olur, iskân olur. Medeniyet böyle böyle gelişecektir, gelişebilmek için zemin bulacaktır.
İnsan Kaynakları ve İsraf
Eğitimini sağlayamadığımız nüfusu israf ediyoruz. En büyük zenginlik insan kaynağıdır. Ancak bizde şöyle de bir söz vardır: "Bir boğaz eksilirse rahat edeceğiz." İçimize bu sözü kim sokmuşsa amacına ulaşmış. Bir insanı, bir boğaz olarak gören zihniyet, nüfus artış hızımızı zayıflattı hatta durdurdu. Elbette iş ve ekonomik şartlar evlenmeyi geciktiriyor, çocuk sayısını azaltıyor çünkü çalışan karı-kocanın çocuk yetiştirmesi çok zor. Eskisi gibi dede-nene de evlerimizde olmadığı için çocuklara bakacak kimse kalmadı. Eğitimini sağlayamadığımız bir nesil başımıza iş açıyor. Kontrol edilemeyen, istihdamı sağlanamayan, endişeli, ümitsiz, huzursuz bir nesil ile mücadele etmek durumunda kalıyoruz. İşsiz veya yetiştiği alanda çalışamayan, böyle olunca da kendisinden yeterince verim alamadığımız insan gücü israftır.