Zulüm her yerde

Sadece son birkaç gün içinde yaşadıklarımıza bakalım.

Bir tarafta yeni Gezi peydahçıları, diğer tarafta terör devleti İsrail'in içimize soktuğu ajanlar marifeti ile iç huzurumuzu iğfal etme gayreti ve her şeyin ayan beyan ortada olmasına rağmen içimizdeki ihanet odaklarının sosyal medya üzerinden köpürttüğü yalanlar.

Dünya zindelerinin cehenneme çevirdiği, soykırımın suç olmadığı, her türlü ahlaksızlığın yüceltildiği içerde ve dışarda yaşanan gayri insaniliklerin nerede ise her saniye yenilerini görerek küçük dillerimizi yutuyoruz.

Tamı tamına üç aydır taş üstünde taşın bırakılmadığı, çoluk çocuk yaşlı genç demeden bir milletin yok edildiği ve dünya jandarmalığını üstlenen büyük şeytanın bu zulmü az görerek, daha beterini yap dercesine zalim Netanyahu'nun yaptığı soykırıma göz yumarak ve hatta Birleşmiş Milletler'in yeter bu zulüm diyerek ateşi kestirmek istemesine bile engel olmasının yaşandığı günlerin de canlı şahitleriyiz.

Taşlar çimento ile sabitlenmiş, köpek sürüleri serbest.

Durum tamı tamına bu.

Yeni yılın ilk günü Galata köprüsüne akın eden milletimize kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Sadece içimizdeki hainleri değil dışardaki zalimleri de korkuttu.

Bu kadarını tabii ki beklemiyorlardı.

Halkın fevç fevç sabah namazından çıkması sessiz ama vakur bir şekilde Galata köprüsüne doğru yürümesi ve sayıları yüz binleri geçince sırça köşk sahiplerini aldı bir korku.

Kendileri geceden kalma olduklarından günün ilerleyen saatlerinde gözlerini açtıklarında gördüklerine inanmaları kolay olmadı. Durum böyle olup cehalet de diz boyu olunca, Arapça yazılı flamalar üzerinden durumdan vazife çıkaralım derken rezil oldular.

Yürüyüşta taşıdığı flamadan dolayı şiddet gören bir vatandaş, mağdur olması gerekirken suçlanıyor ve yumruk atan ise pohpohlanarak kahraman ilan edilebiliyor.

İşin daha garibi ise yürüyüşe katılan halk topyekûn suçlanıp, barolar birliği tarafından suç duyurusu yapılıp cezalandırılmak isteniyor.

Kendileri tüm kışkırtma ve zorlamalara rağmen beş on bin kişiyi ancak bir araya toplarken, millete küçük bir haydi demeyle yüz binler, milyonlar bir araya geliyor.

Biz, halkımızın yeri ve zamanı geldiğinde ne yapması gerektiğini, Gezi kalkışmasında da görmüştük. Günlerce Taksim meydanını yakarak yıkarak ortalığı savaş alanına çevirip, hükümeti ve devletimizi hedef alanlara karşı halk o gün de benzer bir duruş sergilemiş ve oturun oturduğunuz yerde diyerek gereken cevabı vermişti.

Aynı şekilde 15 Temmuz'da da aylarca bu vakar duruşunu sergilemiş ve azgın azınlığın hevesini kursaklarında bırakmıştı.

Büyük suç sadece bunlar değil elbette. Başka suçlar da var.

Mesela, 2022 yılı vergi rekortmeninin Selçuk Bayraktar olması da büyük bir suç.

Milletimiz yıllarca Manukyan denen tüccarın(!) vergi rekortmenliğine alışıktı. Aynı şekilde başbakan ve bakan atayan gazete patronlarının da vergi rekortmenliğine alışıktı.

Nerden çıktı bu dercesine başladılar yaygaraya.

Ağabey Bayraktar bas bas bağırıyor.

Devletten bir kuruş teşvik ve hibe almadık. Çalıştık ürettik ve yurt dışına satarak kazandık ve vergi kaçırmadığımız için de rekortmen olmuşuz diyor ama boş.