Seçim ve sınav
Değerli okurlarım seçim ve sınav bu iki kavramı çok önemsediğimi makalelerimi takip edenler bilir. Seçim yapmak vatandaşa, içerden dışardan müdahalelere karşı birlik ve bütünlüğümüze göz dikenlerin gözünü oymak için legal bir fırsat verir.
Sınav ise, devletimizin ihtiyaç duyduğu kadrolara alınacak vatandaşlarımızın yerleştirilmesinde bir ölçü olup kurumların arpalık olmasını engellemede önemli bir ayıraç olduğu için sağlıklı bir sistem için bu iki kavramı önemserim. Liyakat elbette çok önemli ancak tek tercih sebebi olmamalı.
Son birkaç seçim hariç daha önceki yerel ve genel seçimlerde vatandaş tercihleri ile ülkemizi ileriye doğru götürecek kadroları seçerken büyük oranda isabet ettirmiş ve Erdoğan'ı tercih ederken seçim rüşvetini bir ölçü olarak kullanmamıştı. Daha doğrusu popülist politikalara geçit vermemiş ve acı reçeteleri yutarak ve vatandaşa yutturarak doğrusunu yapmıştı.
Muhalefet patileri her seçimde vatandaştan boyunun ölçüsünü alınca muktedir olmak için iğrenç bir tercih olarak rüşvetle seçim kazanma hayalleri kurdu ve eski Türkiye'den alışık olduğumuz hastalıkla vatandaşları bir kez daha yüzleştirdi.
Özellikle son yıllarda içerden ve dışardan ekonomik saldırılar ve sosyal dokumuz üzerinden oynanan oyunlarla zaman zaman sarsılmalar yaşasak da çok şükür devletimizin yerinde ve zamanında müdahaleleri ile ciddi bir travma yaşamadan bu günlere gelindi.
Son birkaç seçim sürecinde, yaşanan ekonomik sıkıntılardan kaynaklı sorunlar üzerinden özellikle seçim kazanma şansı olmayan muhalefetin yaptığı hesapsız kitapsız vaatler ve hükumet edenlerin de bu vaatler karşısında seçim ekonomisi tercihini kullanması vatandaşın geçmiş rüşvet alışkanlığını depreştirince olanlar oldu.
Demirel-Ecevit dönemi seçimlerinde yapılan düellolara benzer çıkışlarla ben daha fazlasını veririm çıkmazına doğru ülkemiz bir savrulmanın eşiğinde.
Kanaat fakiri kesimlerin doymak bilmez duruşuna muhalefet ve hükumet aynı anda benden daha fazlası gibi bir duruş sergileyince, bugün ekonomimiz bir türlü belini doğrultmuyor ve böyle giderse yakın gelecekte toparlayacak gibi de değil.
EYT ve benzer örnekler hiç yaşanmasa diyeceğim ama maalesef yaşadık. Sosyal yardım adı altında devletin yaptığı fedakârlıklara elbette diyeceğim bir şey yok ama 38 yaşında emeklilik dünyanın hiçbir ülkesinde yoktur ve olamamalı da.
İki çalışanın bir emekliyi beslemesine dünyada hiçbir devlet dayanamaz. On bir ilimizi yıkan depremin yaralarını sarmak, hastanelerimizi beş yıldızlı oteller kalitesine yükseltmek ve on altı milyon emekliyi maddi anlamda mutlu etmek gerçekten zor.
Muhalefet sırtında küfe taşımadığı için bol keseden atıp tutmaya devam edecek ama hükumet edenlerin ağzından çıkan her bir vaadi gerçekleştirmek gibi bir zorunluluğu var.
Yerel seçimler yaklaştıkça kesenin ağzını sonuna kadar açan İBB yönetiminin 5 yıllık yerel iktidarda vaat ettiği yüzlerce proje içerinde yaptıklarına bir göz attığımızda aslında demek istediğim daha iyi anlaşılır.
Martın sonu bahar sloganı ile İstanbul da iktidar olan İBB'nin elle tutulur gözle görülür büyük puntolarla yaptığı reklamalar dışında yaptığı ciddi bir icraatının olmadığını görenler görüyor. Körler sağırlar birbirlerini ağırlayarak oluşturulan yalan ve algı balonu çoktan patladı.
Malum zihniyete mensup kesim için hizmetin bir önemi yok. Bu kesim için önemli olan kriter belli. Bu amaç uğruna 'gerekirse bok içinde yaşarız' diyen geniş bir kesimin de olduğunu sosyal medya mecralarında görüyoruz.