Bir ihanetin anatomisi
Sekiz yıl önce ülkemiz tarihinde benzeri görülmemiş bir ihanete ve aynı zamanda muazzam bir milli direnişe sahne oldu.
Amerika'nın çocukları her 10 senede bir darbe yaparak, laik cumhuriyeti koruma bahanesiyle devlet millet kaynaşmasının köküne kibrit suyu dökerdi.
Son yıllarda oluşan milli birlik ve bütünlük bu tür darbelere imkân vermez olunca şeytanın aklına gelmeyecek bambaşka bir formül peydahlandı.
FETÖ mensuplarının, MOSSAD ve CIA marifeti(!) ile gerçekleştirdiği 15 temmuz 2016 gecesi darbe girişimi; vatansever yurttaşlarımızın, demokrasiye ve milli iradeye olan bağlılığını ortaya koyan önemli bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.
İhanet planı, devletin en kritik kurumlarına sızarak yıllar boyunca güç biriktiren örgütün, nihai hedefini gerçekleştirmek üzere harekete geçmesiyle ortaya çıktı.
Darbe girişimi sırasında, insan denen eşrefin esfelleştiğinde yapabileceği alçaklığın tescili olarak alçak FETÖ itleri, milleti temsil eden TBBM bombalamış, sivil halk üzerine tanklar sürülmüş ve masum insanlar katledilmiştir. Bu olaylar, devlet içinde paralel bir yapının nasıl tehlikeli boyutlara ulaşabileceğinin acı bir göstergesi olmuştur.
Darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasında en büyük rol, milletimizin sergilediği onurlu direniştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla şehir meydanlarına inen halk; tankların, silahların ve bombaların karşısında korkusuzca durup göğsünü siper, bedenini tanklara takoz ederek demokrasiyi ve halk iradesini savunmuştur.
Bu direniş, sadece bir siyasi hareket değil, aynı zamanda bir milletin bağımsızlık ve özgürlük konusundaki kararlılığının sembolü haline gelmiştir.
Direnişin başkahramanı, her şeyi göze alarak gecenin ilerleyen saatlerinde, uçağını Yeşilköy'e indirip halkı cesaretlendiren ve halkın arasına karışan Erdoğan'dır.
Darbe girişimi, sadece askeri bir hareket değil, aynı zamanda FETÖ'nün kökü dışarda ideolojik ve dini sapkınlıklarının bir tezahürü olarak da değerlendirilmelidir.
Vatan haini Gülen'in dini kisve altında topladığı insanlar, İslam'ın temel değerlerinden sapmış, dinin araçsallaştırıldığı bir yapının esiri olmuşlardır. Bu noktada, dini ve ahlaki değerlere sahip çıkan gerçek Müslümanların, bu tür sapkınlıklara karşı duruşlarının ne denli önemli olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.
15 Temmuz gecesi yaşananlar, sadece Türkiye için değil, dünya için de önemli dersler barındırmaktadır.
Devletlerin, kendi içlerinde barındırdıkları ihanet potansiyeline karşı uyanık olmaları ve halkların iradesini her daim koruyacak mekanizmaları güçlendirmeleri gerektiği bir kez daha vurgulanmıştır.