Açılıma sabotaj mı
Kendimi bildim bileli cennet vatanımda terör birincil sorun olmuş ve bu bela ile de iç içe kucak kucağa yaşamışlığım var.
Üniversite yıllarında ev arkadaşları ile sabah vedalaşırken helallik alır ve akşama sağ salim buluşalım temennisinde bulunurduk.
O yıllarda günümüz Türkiye'sindeki gibi özgürlükler denizinde yüzmediğimiz için milliyetçi muhafazakar olmak, yerli duruş sergilemek ne mümkün, laik kemalist rejimin cenderesinde ibadetlerimizi çoğunlukla gizli yapardık.
Müslümanım demek suçtu ve hatta sık sık da garip sorulara muhatap olurdu.
Laik misin, Kemalist misin yoksa gibi saçma sorulara muhatap olup yutkunma krizine girerdik.
Aradan geçen yıllar içerisinde mehter takımı gibi iki ileri bir geri bugünlere gelindi gelinmesine de hem vatandaş olarak hem de ülke olarak çok bedeller ödendi.
Ülke nüfusunun küçük bir kısmı olan; dönmeler, mühtediler ve kriptolar bir elleri yağda diğer elleri balda ve balolarda güllük gülistanlık içinde yaşarken, nüfusun kahır ekseriyetine gerici ve irticacı denerek adeta kast sistemi ile yarım asır gibi uzun bir süre geçti.
Seksenli doksanlı yıllar büyük çalkantılar, hükümet krizleri ve anarşik olaylarla geçti geçmesine de kimilerini deldi kimilerini delirtti geçti.
O günlerden günümüze kılıktan kılığa giren terör belası ile de halen iç içe yaşıyoruz.
Önceleri ASALA, hemen sonrasında PKK ve daha sonraları da alfabedeki harfler kullanılarak değişik isimler altında sayıları her geçen gün artan yeni örgütler peydahlandı, palazlandırıldı ve özellikle yakın coğrafyamızda konuşlandırılarak günü zamanı geldikçe kullanıldı ve kullanılmaya hazır aparatlar olarak halen hazırda bekletiliyor.
2013 yılında başlatılan ilk çözüm sürecinde, o gün Başbakan olan Erdoğan kararlılığının bir ifadesi olarak, baldıran zehiri de olsa içerim ama Kürt kardeşlerimizle Osmanlı dedelerimiz döneminde olduğu gibi sırt sırta, omuz omuza olmayı sağlayacağım diyerek başlattığı açılım, maalesef aylarca süren ve yüzlerce şehid vermek zorunda kalınan hendek operasyonu ile sonuçlandı.
Sonrasında ülkemizde yaşamak zorunda kaldığımız olayları sıralamak bile istemiyorum.
TUSAŞ gibi gözbebeğimiz bir kuruma geçtiğimiz çarşamba günü planlı programlı menfur bir saldırı gerçekleştirildi. Beş vatandaşımız şehid edilirken onlarca çalışan da yaralandı. Şehidlerimize Rabbim rahmetiyle muamele eylesin.
TUSAŞ'a bu saldırı bir anlamda, perşembenin gelişi çarşambadan belli olur deyimini hatırlattı bana.
TBMM'de yapılan bir konuşma, Cumhurbaşkanının BRİCS toplantısına katılması ile bu alçakça saldırının aynı zamana denk getirilmesi manidar.
Uzun zamandır uykuda bekletilen bir terör hücresi uyandırılarak Ankara'nın kalbine saplanan bıçak ile verilen mesaj, manidar olduğu kadar barındırdığı başka şifreleri ile de anlamlı.
Eski Türkiye'de yaşıyor olsaydık hem şehid hem de yaralı sayımızla ilgili tahmin yapmak istemiyorum.
Çok şükür yeni Türkiye'de, Türkiye yüzyılında yaşıyoruz. Devletimiz tüm kurumları ile dimdik ayakta ve faillerin ipini çekenlerin niyetlerini bildiği için şehidlerimizin kanını yerde bırakmadan terör yuvalarının ocağına incir ağacı dikmede hem gecikmedi hem de cek caklı zaaflı ifadelerle ipe un sermedi. Terör hedefleri bir bir yok edildi ve edilmeye devam ediliyor.
Direkt birlik ve bütünlüğümüzün hedeflendiği böyle alçak ve adice bir saldırıya karşı, medya soysuzlarının ulu orta konuşup mangalda kül bırakmayarak pervasız ve ölçüsüz yazıp çizdiklerine gerçekten çok ama çok üzülüyorum.
Çoğunuzun ne mal olduğu belli ama hiç olmazsa böyle bir zamanda cinsinizle cibiliyetinizle dönme, kripto, ya da mühtedi olduğunuzu açık etmeyin .