Bilal Erdoğan'ın Türkiye Girişimci Buluşmasında TUSİAD'a söyledikleri tartışılıyor.
Oysa bana unuttuğumuz başka bir tartışmayı hatırlattı, bağış yüzsüzlerini.
Önce Bilal Erdoğan'ın, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı olarak ne dediğine bakalım:
"Bizde eksik olan taraf özel finansman. Yani illa devlet verecek. Artık öyle bir devre geldi ki Türkiye, bu kadar altyapı yatırımını gerçekleştirdikten sonra artık vatandaşın 'sıra bende, ben ne yapacağım' diyor olması lazım... Asrın felaketi olduğunda TÜSİAD neredeydi TÜSİAD çıkıp da 'biz de şöyle 50 bin konutu TÜSİAD üyeleri olarak yapıyoruz' diyemez miydi... Yine elini cebine daldıranlar bir şekilde 'yandaş' diye yaftalananlar. Onlar yine gelip vatandaşın yanında yer alıp, vatandaşın konutlarını yapmaya koştular..."
'TÜSİAD nerede' tepkisine 'vergilerimiz nerede' sorusuyla karşılık verenler var. Orası da su götürür ama Bilal Erdoğan'ın büyük sermaye eleştirilerinde haklılık payı hiç yok değil.
Yalnız, büyük patronlar kulübünün artık eski TÜSİAD'çılardan ibaret olmadığı anlaşılıyor.
Büyük sermaye ikiye ayrılıyor şu hâlde; iktidara mesafeli TÜSİAD'çılar ve 'yandaş' olarak yaftalananlar.
TÜSİAD'çılar atmazken elini hayrına, karşılık beklemeksizin cebine atan bir 'yandaş' sermaye olduysa övülmeyi hak eder. Orada katılırım Bilal Erdoğan'a.
Ve fakat, unuttuğumuz bağış yüzsüzlerini bu vesileyle hatırlatmadan geçemem.
TÜSİAD'la ilgili eleştirileri anlıyorum da o bağış yüzsüzleri kimdi, bağış şovlarını yapıp kayıplara karışmışlardı, bulundular mı, ifşa ve teşhir edileceklerdi, gören yahut duyan oldu mu
6 Şubat Maraş depremzedeleri için söz verdiği bağışı yatırmayanlar çıkmıştı ya hani... Öyle böyle değil, fire büyüktü ya...
Türkiye Tek Yürek kampanyasında söz verilen toplam para, 115 milyar liraydı. İşte onun 30 milyar lirasından haber alınamıyordu.
Bazı namlı namsız sermayedarlar; canlı yayına bağlanıp yardım şovu yapmış, hayırsever görüntüsü verip parasını vermemiş, reklâmı bedavaya getirmişlerdi.
Bir yaptırımı da bulunmuyordu, bağışladıkları parayı yatırmaya zorlayamıyordunuz.
Yapılabilecek tek şey, ifşa ve rezil etmekti. Yani utanmaları kaldıysa utandırmaktı.
Üstünden 2 yıl geçti, 3. yıl dönümü yaklaşıyor...
Taahhüt ettikleri bağışı yatırmayanlar, yatırdı mı Yatırmayan kaldıysa adları açıklandı da ben mi kaçırdım
Yüzsüzlerin bir türlü ifşa edilmemesini bırakın, hâlâ ödenmeyen bağış miktarını dahi bilmiyoruz.
Üstelik yatırılan meblağın çoğu, zaten kamu bankaları ve şirketlerinin söz verdiği yardımlardı.
Milletin parasının, millete bağışmış gibi gösterilmesiyle mi kalacak, gerisi yalan mı olacaktı
AFAD ne bekliyor, niye açıklamıyor diye vaktiyle çok soruldu.
Bağış yüzsüzlerine, ifşadan başka uygulanabilecek bir yaptırım zaten yoktu. Saklanmamalı, korunmamalıydılar, AFAD'ın durduğu kabahatti, cümle âleme kim olduklarını tanıtmalıydılar.
Hatta o sıra AFAD yetkilileri, söz verip yatırmayanları aradıklarında ne tür mazeretler duyduklarını Hürriyet'e anlatmıştı. "Binam var, kamulaştırırsanız parayı yatıracağım", "ani ödemem çıktı, ödeyemiyorum" veya "para bekliyorum, aldığımda öderim" gibi bahaneler öne sürüyorlardı.

17