Ferdi Tayfur'a yabancı bir müzik

Vefat haberinin bende uyandırdığı ilk duygu buydu, yalnızlaşma. Biraz daha yalnızlaştığım ve dünyaya yabancılaştığım hissine kapıldım.

Oysa Ferdi Tayfur şarkıları, hayatımda çok da yer kaplamazdı.

Doğrusunu isterseniz gençliğimde Orhancı, Müslümcü olmadığım gibi Ferdici de değildim.

Ama Ferdi Baba'ya hayranlığını saklamayan Bahçeli'yle aynı duyguda buluşmuştum.

Bahçeli'nin taziye mesajındaki şu cümle, benim de hissiyatıma tercüman olmuştu: "Ferdi Tayfur'un vefatı, bir parçamı alıp götürdü."

Bizim kuşağın ve bizden öncekilerin içine doğduğu dünya, bugün yok. Yeni bir dünya var, bizim çocuklarımızın dünyası. Ferdi Tayfur ve müziği ise artık o dünyanın bir parçası değil.

Satış rekorları kıran 30 albümün, izlenme rekorları kıran 30 filmin, seyirci rekoru kıran sayısız konserlerin efsane yıldızı, kim derdi ki âhir ömrünü bir kenarda, ıssız geçirecek.

Milyonların gönlünde taht kurmuş, şarkıları dillerden düşmeyen bir müzik ve sinema deviyken son yılları sönük ve tatsızdı.

Kabul edelim ki yaş aldıkça parlayan Batılı starlara kıyasla kadri bilinmedi. Spotify'ın ilk 10'unda parıltısı, popüler listelerde eski rüzgârı yoktu. Müziğinin modası da geçmişti.

Arada bir Bahçeli'nin 'Söyleten Sensin' klibi gibi bir videoyla, Gassal dizisinin bir eski şarkıyla, yeni arabeskçilerin 'Hatıran Yeter' parçasıyla hatırlatmalarına rağmen... Daha yaşarken unutulmaya terk edildiğini düşünüyordu muhtemelen.

Neredeyse son 15 yılını sağlık sorunlarıyla boğuşarak, sahnelerden ve hemen hemen gözlerden uzakta geçirdi.

Bakmayın, sosyal medyada bir zamanlar ortalığı sallayan, yeri göğü inleten şarkı sözlerinden geçilmemesine. Bakmayın, sevenlerinin 'Bana Sor'dan bir nakaratla Ferdi Baba'yı anmasına.

"Bana sor yalnızlığı, ayrılığı bana sor Mutluluğu tanırsın, mutsuzluğu bana sor" nakaratı bile epeydir hatırlardan çıkmıştı.

Aramızdan ayrılışıyla şimdi eksilmiş ve ıssızlaşmış hissedenlerin çoğu, onu aslında daha yaşarken kaybettiklerini ancak kavrıyor.

Yeni dünyanın müziği, arabesk rap denen ucube.

Arabesk şarkı, arabesk türkü, arabesk pop, arabesk ilahi derken arabeskleşme furyası, bizim kuşağın müziğini esir almıştı.

Ben de bu istilâdan rahatsız olan taraftaydım.

Bir yanım, Ahmet Haşim'in "melâli anlamayan nesle âşina değiliz" dizesinde yaşıyordu. Buradaki melâl de müzikte arabesk olarak çıkıyordu karşımıza. Arabesk dinlemeyen nesle yabancıydım dolayısıyla.

Öbür yanımsa hüzne, kedere, iç sıkıntısına yani arabeske çaresizce saplanıp kalmaya karşıydı. Müziğin uyuşturuculuğuna müptelâ gibi kaptıran Müslümcüleri gördükçe bu kanaatim pekişirdi.

Fakat ilk, Müslüm Baba'nın vefatında fark etmiştim. Bendeki yerleri ve etkileri, sandığımdan çok daha büyükmüş.

Müslüm gibi Ferdi Baba'nın da alttan alta hayatıma nasıl sızdığını, geride bıraktığı boşluktan anlıyorum.