'Dini imanı paradır' dedikodularına kalmak

Medyadaki yargısız infaz mangalarının dilinde bir MASAK raporu dolaşıyor. "CHP'deki şaibeli kurultay sürecinde İsmail Saymaz'ın hesabına 8 milyon lira, Şaban Sevinç'in hesabına 500 bin lira gönderilmiş" diye kullanıyorlar.

Bunları okuyan da paraları İmamoğlu göndermiş sanır. Gönderilmiş ama hangi hesaptan gönderildiği hiç söylenmiyor.

Oysa kaynakları belirsiz, gizemli değil. Nereden, kimin yatırdığı belli.

Saymaz'ınki, Halk TV'nin sahibi Cafer Mahiroğlu'nun hesabından gönderilmiş. Sözcü TV'den transfer ücreti olarak.

Sevinç'se eşinin hesabından ev alım satımlarıyla ilgili gönderildiğini, yılların birikimi olduğunu kendi açıkladı.

İnfaz mangaları yine de bana mısın, demiyor. Suç parasıymış, İmamoğlu'yla aralarında kirli bir ilişkiyi gösteriyormuş, adı geçen gazeteciler o paralarla satın alınmış, borazanlık karşılığında akçeli işlere bulaşmışlar gibi göstermeye devam ediyorlar.

'Kişi, kendinden bilir işi' dense yeridir. Acaba ne karşılığı bu itibar suikastları, bu karalama kampanyaları

Bana 1960 darbesi sonrası, üstünden geçilecek gazete yazarlarıyla ilgili istihbarat fişlerini hatırlattı.

27 Mayıs darbesinin ardından devrin ünlü kalemleri tek tek fişlenmişti. Yaşar Kemal'den Nadir Nadi'ye, Çetin Altan'dan Burhan Felek'e; kimler yoktu ki. Ve neler denmiyordu ki...

Kiminin annesinin namusuna dil uzatılıyor, kiminin 'sahte Atatürkçü ve sahte her şey' olduğundan dem vuruluyor, kiminin de Sovyet uydularına seyahatlerinden hareketle fonlandığı söyleniyor, kimi içinse 'dini imanı paradır, menfaatine tapar' filan deniyordu.

Fakat ortada yasal işleme konacak bir suç yakalandığından bahis yoktu. Raporlar, rezil söylentilerden oluşuyordu. Hiçbir delile dayanmayan, hukuki değeri olmayan hamam dedikodularından farksız bir kâğıt tomarıydı. İğrenç bir skandaldı, bundan başka hiçbir şeyi belgelemiyordu.

90'larda emektar bir avukatın arşivinden elime geçmiş, belgesel roman kurgusuyla kitaplaştırmıştım. 2004'te Kara Liste adıyla çıktı, ilk kapağında gazetelerin üstüne basan asker postalı vardı.

Anlaşıldığı kadarıyla... Darbenin sağ kanadından Milli Birlik Komitesi Sözcüsü Yüzbaşı Muzaffer Özdağ, "Babıâli'den de tanklarla geçeceğiz" demişti. İstanbul Emniyeti istihbarat şubesi de bu söz üzerine görev edinmiş, sol basınla ilgili bir fişleme raporu hazırlamıştı.

Bir utanç vesikasıydı, haklarını korumak için isimleri kapatıp kodlamıştım. Çünkü utanması gerekenler, hedefe konanlar değil böyle asağılık karalamalara başvuranlardı.

Resmi süsü verilmiş bu pespaye dedikodular, ömürleri boyunca ünlü yazarların peşini bırakmayacaktı.

Kulaktan kulağa konuşulacak, zaman zaman kalem kavgalarında gazeteler ve yazarlarca birbirlerine karşı kullanılacaktı.