Komisyon ipe un sermeyecek, ortağı AK Parti kulağının üstüne yatmayacak, Terörsüz Türkiye süreci yolda daha fazla oyalanmayacak, Bahçeli de yanına üç arkadaşını alarak İmralı'da Öcalan'la görüşmeye yalnız gitmeyecek... Tabii eğer dediği olursa.
Geçmiş örneklere baktığımızda, dediği genelde oldu.
MHP lideri, dünkü Meclis grubu toplantısında Terörsüz Türkiye sürecini canlandırıcı etkisi hayli yüksek bir rest çekti. DEM'de hemen yankı buldu ama iktidar ortağı hâlâ beklediği karşılığı vermemişti.
İmralı'ya gitme kararını Komisyon'a havale ediyorlar da; Komisyon'daki AK Partililer kendi başlarına mı karar verecek, ona bir şey söylemiyorlar.
Peki... Yine Bahçeli'nin dediği gibi olursa yolun sonunda bizi ne, nasıl bir Türkiye ve siyasi ortam bekliyor
Dağdakilerin terörü bırakıp Meclis'te siyaset yapmasına kapı açan düzenlemeler var evvela sırada.
Öcalan ve PKK'nın sözlerini tutup üstlerine düşeni yaptığını, barışa bir kanat taktıklarını, sıranın şimdi öbür kanadı takmaya geldiğini kaç kere tekrar edecek Bahçeli Az uyarmadı.
Başka mı Anlamak için geriye dönüp, önceki sürpriz çıkışlarına şöyle bir göz attım.
Bahçeli, daha önce de İmamoğlu davasının somut deliller ortaya konarak süratle ve kamu vicdanını tatmin edecek şekilde tamamlanmasını istemişti. Dünkü o "TRT ve tüm kanallarda canlı yayınlansın" çıkışı yeni değildi. Belli ki iddianameden sonra da fikri değişmedi, bunda ısrar ediyor.
Dediğine gelirse CHP ve belediyelerine yönelik yargılamalar hızla tamamlanacak. Siyasi baskıdan uzak, şeffaf, inandırıcı ve ikna edici yargılamalar olacak. Yargı eliyle muhalefeti dizayn, kayyum ve parti kapatma tartışmaları da geride kalacak...
Bahçeli, buna dönük baskılarla aslında ortağına mı mesaj veriyor, ne murat ediyor olabilir
En doğrusunu kendileri bilir ama dediğine getirmek için bir sıkıştırma taktiğine benzemiyor.
Terörsüz Türkiye'yi, CHP'siz Türkiye projesi zannedenler böyle okuyabilir. Oysa Bahçeli öyle yaklaşmıyor sanki.
Başından beri Bahçeli de DEM'le Öcalan gibi, CHP'nin Komisyon'a katılmasını şart görüyordu. Orada oturup kalmasını da.
Anlatıldığı kadarıyla şundandı: Sürecin tamamlanması yetmez. Kalıcılaşmayı başarması için halka mâl edilmesi de gerekli, bu ise CHP'yi katmadan ve tabanını kapsamadan olmaz. Dolayısıyla CHP'yi masadan kalkmaya kim zorluyorsa süreci bozar, sabote ederdi.
Yani Öcalan'ın PKK'ya çağrısıyla başlayan 27 Şubat Süreci, CHP'nin etkisizleştirilmesi değil etkin katılımıyla başarılabilecek bir işti. İmamoğlu'nun tutuklanmasıyla başlayan 19 Mart Süreci ise buna ters.

4