1915'ten 2024'e halimiz ahvalimiz!

2006 yılından bu yana, Mart ayları benim için bir başka yoğunlukta geçer.

2006 yılında 13 bölüm "Kınalı Kuzular", 2008' de 13 bölüm "Dur Yolcu" isimli dizilerle başlayan, peşinden 2011'de merhum Mehmet Akif Ersoy'un hayatından sayfalarla bugüne baktığım, "Safahat", "Korkma " tiyatro oyunlarıyla devam eden; nihayetinde 2012 yılında merhum Akif'in hayatının 1900-1936 yılları arasına baktığımız, 8 bölümlük, "Korkma " isimli drama belgeselle devam eden yolculuğumuz...

Bu yüzdendir ki, ne zaman 12 Mart (İstiklal Marşı'nın kabulü), 18 Mart (Çanakkale Zaferi) tarihleri gelir, benim için bir koşuşturmadır başlar.

Sakın ha sakın, halimden şikayet ediyorum gibi düşünülmesin!

Allah, güç kuvvet verse de daha fazla koşuştursam...

Bir tek kişiye daha, Çanakkale' yi anlatsam!

Çünkü, Çanakkale Türkiye Cumhuriyeti' 'nin önsözüdür!

Allah ömür verse de merhum Mehmet Akif Ersoy'u, önce ülkemdekilere sonra İslam coğrafyasına, Türk Dünyası'na, hatta dini, dili ne olursa olsun tüm eşrefi mahlukata anlatabilsem!

Zira, istikbalde muhtaç olduğumuz reçete, merhum Akif'in koyduğu ölçüdür!

Bu yıl, Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Taşımacılık Genel Müdür Yardımcısı Sayın F. Şinasi Kazancıoğlu Bey aradılar ve düşündükleri, farkındalık projesinden bahsettiler, ben de hemen kabul ettim. Çünkü 1915' te Çanakkale' ye, Balkanlar'a, Trablusgarp' a ve dahi tüm cephelere, Kınalı Kuzular, işte bugünkü o tren raylarının üzerinde hareket eden şimendiferlerle taşınmıştı. Ve ben bu yıl Yeni Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Yüksek Hızlı Trenlerinde, "Kınalı Kuzular" ın hikayesini anlatacaktım!

Hamd olsun, İstanbul- Ankara , Ankara- İstanbul arasında, yol boyunca 16 vagonda da hikayemi anlattım!

Lakin, 17 Mart'ı 18 Mart' a bağlayan gece öyle bir olaya şahit oldum ki, Çanakkale Zaferi'nin ve merhum Mehmet Akif Ersoy'un anlatılmasının ne kadar elzem olduğuna bir kez daha inandım!