Kültürel Hafıza

Milletlerin, ülkelerin hafızaları vardır. Kültür, bu hafızadır aslına bakarsanız. Örf, adet, ananelerimiz bizleri tarihe ve atalarımıza bağlayan en önemli hasletlerdir. Bir çok örfümüzü, adetimizi hala yerine getirmeye çalışıyoruz (kaybolmaya yüz tutmuş olanlar olsa bile). Bu adetleri, örfleri nesillere aktarmak bir nevi vatandaşlık görevidir ve herkes evlatlarına belli başlı başlı örf, anane öğretmekle de mükelleftir, bana sorarsanız. Aslında en hassas olanları yozlaşmaya öylesine yüz tuttu ki...! Lakin bu bir başka yazının konusu. Kültürümüzü genel olarak değerlendirirsek, kültür aktarımının önemini daha iyi anlarız. Bu konuya nereden takıldım derseniz, geçen yine bir haber; içeriği ise, Beyoğlu'nda kapanan mekanlar, kitabevi, pastane, cafe ve benzeri mekanlar. Beyoğlu benim hayatımda çok önemli bir yer tutar. İstanbul'daki ilk yıllarımda müdür olarak görev yaptığım Muammer Karaca Tiyatrosu ve daha sonra yine müdürü olduğum Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi dönemlerinde, İstanbul'un kalbi diyebileceğimiz Beyoğlu ve Beyoğlu'ndan aşağı kalmayacak çevre semtlerde çokça zaman geçirdim. İstanbul o zamanlar gerçekten İstanbul'muş, burada "benim zamanımda" nostaljisi yapmak değil niyetim, çünkü evlatlarımla ve gençlerle konuştuğumda da eski Beyoğlu'na karşı hasretleri olduğunu görüyorum. Geçmiş bize hep daha lezzetli gelir, belki bu yüzden içleniyorum, lakin durup bir düşününce Beyoğlu gibi neler neler bozulmadı ki, yaşadığımız süreçte. Ta, 2000' li yıllarda, "Serzeniş" isimli tiyatro oyunumda değinmiştim, her şeyin tadının yavaş yavaş kaçtığına. Aradan geçen 20 küsur yılda yanılmadığımı görüyorum, keşke yanılsaydım! Tüm bunları neden yazdım derseniz, Lebon Pastanesi, Markiz Pastanesi, Beyoğlu Sineması,