Dostluk Vicdan Düşman

Altı şubattan beri, ne yazsak konuşsak kelimelerin anlamının kalmadığı bir dönem yaşadık yaşamaya da devam ediyoruz. Görünen o ki, bu sefer kolay kolay da unutmayacağız gibi. 14 Şubat'taki yazımda bunu belirtmiştim, bundan sonrası, "Kıyametten önce, kıyametten sonra'' diye adlandırılacaktır, demiştim. Günlerdir, nice deprem uzmanları, jeologlar türlü konuları konuştular, konuşuyorlar. Her zaman olduğu gibi, bir şeyler olduktan sonra konuşma ve korkma huyumuz hortladı ve herkes, televizyon başında uzmanların vereceği tavsiyeleri dikkatle izliyor. Ne yazık ki, sadece felaket anlarında ortaya çıkan birlik beraberlik huyumuz inanılması güç bir güce erişti ve insanın gözyaşlarını tutmasını zorlaştıracak anlara sahne oldu. Milletçe birbirimizi ne çok seviyormuşuz meğer, ben bunun böyle olduğunu hep düşünüyordum, ama gözle görülünce daha bir başka mutlu ediyor insanı. Lakin, günlük kısır tartışmalar maalesef bizleri birbirimizden uzaklaştırıyor, uzaklaştırmakla da kalmıyor düşmanlaşmış bir haleti ruhiyeye büründürüyor. Halbuki, seksen beş saniyelik bir deprem, kor halindeki bu kısır tartışmaların üzerine su boca ediveriyor ve sonuç ortada. O seksen beş saniye nice canımızı bizlerden aldı, lakin ülkemizin ne kadar güçlü, dirayetli, birbirine koşulsuz yardım etmek isteyen bir ruh halini de ortaya çıkardı. İnsan düşünmeden edemiyor, ne olur sanki, birbirimize karşı gösterdiğimiz bu sevgiyi bir felaket olmadan önce de gösterebilsek. Demiyorum ki, hepimiz Pollyanna olalım, sevgi kelebekleri gibi yüreklerimiz pır pır etsin, pespembe bir dünyada yaşayalım. Keşke böyle olsa, ama gerçeğin bu olduğunun farkında olacak kadar çok şey gördüm ve geçirdim. İnsanın fıtratı olduğu gibi, dünyanın da bir fıtratı var ve bu fıtrat böylesine bir tabloyu görmemize maalesef izin vermiyor. En azından incir çekirdeğini doldurmayacak kadar kısır tartışmalar yüzünden düşman olmasak. Hiç tartışılmasın da demiyorum, tartışma kültürü çok güzel ve gerekli bir kavram, ama keşke memleketimizin aciliyeti olan konularında en azından istişareye açık olsak. Sen osun, ben buyum kavgası çok kaybettirdi, kaybettirmeye devam ediyor. Beni çok iyi niyetli görenleriniz olacaktır, hayat yaralarımızın üzerine öylesine tuz bastı ki, iki karşıt görüş, görüş farklılığı olarak değil, düşman olarak algılamamıza sebep oldu karşımızdakileri. Bunların sebeplerine girecek olursak, anlatmakla bitmez, onun yeri de bu köşe değil. En güzel yardımlaşmalara, paylaşımlara, birbirimize destek olmaya, 6 Şubat'tan itibaren gün gün şahit oluyoruz. Çok güzel de peki, son günlerde tekrar hortlayan, insanın sinir uçlarıyla oynayan deprem bölgesine yakın şehirlerde, hatta yakın olmasına bile gerek olmadan ülkemizin neredeyse her yerindeki fırsatçıların yaptıklarına ne demeli İnanın, kötü bir söz söylememek için, kendime hakim olmaya çalışıyorum! Günlerdir gördüğümüz birlik beraberliğin üzerine, böylesine şerefsizliklere, ahlak düşüklüklerine ne demeliyiz, ne yapmalıyız, bilemedim. Ekonomik olarak ülkemiz zor günlerden geçiyor, insanların bu ister mal sahibi olsun ister olmasın herkesin sofrasına hayatına etki edecek bir dönem geçiriyoruz. Hepsine Eyvallah da, depremzede olan ya da evi yıkılmamış, ama korkudan bir süre farklı bir şehirde kendini güvende hissedecek olan vatandaşlarımıza bu reva mı! İstanbul'da olan ahlak dışılığı bile hala sindirememişken, hayvan bağlasanız durmayacak bir kömürlükten bozma kulübeye, 7000 TL isteyen İstanbullu hemşerilerimize iki laf edemememişken, depremi yaşayan vatandaşlarımıza bunları reva gören insan müsveddeleri, yüreklerimizi paramparça ettiler, utanmazca etmeye de devam ediyorlar! Çok merak ediyorum, ne yapacaksınız bu kadar parayı Böylesine bir ahlaksızlığı yaptıktan sonra o parayla evlatlarınızın boğazından nasıl geçireceksiniz o lokmaları Burada beddua etmeyeceğim, lakin, Allah yaşattığını