Öcalan devreye girdi, peki sonra
Bahçeli'nin 1 Ekim'de DEM'lilerin elini sıkarak başlattığı, sonra Öcalan'ın Meclis'e gelip DEM kürsüsünden terörün sona erdiğine dair çağrıda bulunması isteğiyle devam ettirdiği, ancak tepkiler üzerine "DEM'liler İmralı'ya gitsin çağrı oradan yapılsın" diye revize ettiği, bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Silâhlar gömülsün önleri açılsın" diye sorumlu ağız olarak farklı boyut kazandırdığı süreç, iki tanınmış DEM milletvekilinin Öcalan ziyaretiyle başlama vuruşu noktasına geldi.
Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan daha önce de İmralı'ya gidip Öcalan ile uzun görüşmeler yapan ve İmralı Notları diye bir metnin ortaya çıkmasına vesile olan insanlardı.
Gittiler döndüler.
Öcalan daha önce yeğeni Ömer Öcalan'la da "görüşmeye müzakereye hazır ve birikimli olduğunu" ifade etmişti.
Şimdi de "Sayın Bahçeli'nin ve Sayın Erdoğan'ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim" dedi. Ardından "Gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım" ifadelerini kullandı.
Suriye'den SDG (PYD) lideri Mazlum Abdi'den de, sanki biraz Türkiye'ye de yönelik "silâhları bırakma" çağrısı geldiğine göre demek ki Öcalan'ın "Silâh devri bitti" çağrısının bir karşılığı olacak. Kandil'in tavrı henüz net değil. Ama Kandil için de alanın daraldığı açık. "Sıkışıyorlar, daha ne yapacaklar" denebilecek bir durum söz konusu.
Diyelim ki Öcalan çağrısını yaptı, Kandil ve YPG de buna olumlu karşılık verdi, sonra ne olacak
Öcalan'ın rolü burada bitecek mi
Galiba asıl soru bu.
Bir kere Öcalan, görüşme istiyor, müzakere istiyor. Kendisi bir şeylere katkıda bulunmak istiyor.
Denebilir ki, "Öcalan Türkiye'ye getirilirken daha uçakta iken "Hizmete hazırım" demişti. İşte hizmet alanı. Terörün bitirilmesine katkıda bulunsun yeter. Böyle bir rol bile onun için lütuftur."
Galiba Öcalan da DEM çevresi de süreci böyle okumuyorlar.
Pervin Buldan açıkladı, parti gruplarını ziyaret ederek İmralı bilgilerini paylaşacaklar. Devletle de paylaşacakları belli.
DEM adına yapılan açıklamalarda da "Sorunun Meclis'te ele alınması" talebi dile getiriliyor.
Yani onlara göre bir "Sorun" var ve "Sorun" Öcalan'ın "Silâhlar sussun gömülsün" çağrısı ile sona erecek değil.
Hoş, "silâhların susması" bile bir süreci ifade ediyor ve onun nasıl olacağı, eli silâhlı adamların ne olacağı sorusu, önceden de çözülmesi gerekli bir mesele olarak görülmüştü.
Ancak "Sorunu Meclis'te halletmek" ifadesi "daha geniş ve kapsamlı bir sorun" un masaya yatırılması anlamına kullanılıyor.
"Kürt sorunu" denen şey o. Orada "Kürt sorunu diye bir şey yok" diyen çizgi ile "siyaseti Kürt sorununun varlığı üzerine kuran" görüş arasında derin bir yarılma var.
Aslında "Silâhların gömülmesi" konuşulduğunda da "sorun" a teğet geçilmeyecek. Doğru, sorun eskiden daha çetindi, anaların evlâtlarıyla Kürtçe konuşamadığı kadar çetindi, epey yol alındı, "Devlet" kendisini sınırladı, başka toplum kesimleri gibi Kürtler de nefes almaya başladılar.
Ama