Liderlikte kazandırmak önemli
"Lider" dediğin kazandırmak için ortaya çıkar. "Arkamdan gelin" dediği ekibe, çıktığı yolda başarı vadediyordur. Buna inandırdığı ölçüde arkasındakilere güven telkin eder, heyecan verir ve katkılarını alır.
Kaybettikçe de önce tartışılır, ardından yalnız bırakılır daha sonra da yük haline gelir.
Türkiye siyasetine bakıldığında bunun bütün örnekleri görülür.
Akşener kaybedenlerin ve dolayısıyla etrafını çözülenlerin en son örneklerindendir.
Kılıçdaroğlu bir diğer örnektir. Yanılmıyorsam CHP'nin siyasi rakiplerine karşı 11 seçimi kaybetmiş, en son Cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetti ve ardından da partisinin genel başkanlığını "Türkiye'nin en muhafazakâr partisi biziz, yani CHP'dir!" diyen kendisini. Bu sözü "CHP'nin değişememesi" ve "Farklı toplum alanlarına açılamaması" sebebiyle söylemişti ve kendisi "Helalleşme" diye bir "Açılım süreci" başlatmıştı. Her şey boşa mı gitti, bence değil, ama CHP kitlesi bilke "fazla muhafazakarlığı sebebiyle" bu işe yeterince ısınmadı. Belki Kılıçdaroğlu'nun liderliği yetmedi. Kaybetti.
Ekrem İmamoğlu hem de "siyasetin yenilmez armadası" muamelesi gören Tayyip Erdoğan'a karşı 2019'datekrarlanan seçim sebebiyle iki defa kazandı, ilerliyor. 31 Mart'ta üçüncü defa kazandı, ilerliyor. Gelecekte muhtemel Cumhurbaşkanlığı adaylığı söz konusu ve 2019 2024 kazanımları ile birlikte kendisine "şans" tanınıyor. Siyasette her başarı yeni başarılara şans sunuyor.
Özgür Özel, CHP Genel Başkanlığına üstelik Kılıçdaroğlu karşısında aday olurken, uzunca süre Grup başkanvekilliği sebebiyle Kılıçdaroğlu gölgesinde çalışmış bir insan olarak başarı şansı sınırlıydı. Hoş, bir "Değişim söylemi" başlatılmıştı, yanında Ekrem İmamoğlu vardı. Yerel seçimlerde CHP'yi "Birinci parti" yaptı. Ak Parti'nin önüne geçirdi. Daha önemlisi, tıpkı Ekrem İmamoğlu gibi, 2019'da ve 31 Mart'ta meydanlara çıkarak seçimlere asılan Tayyip Erdoğan'ı yendi. Özgür Özel, şu anda bu "zafer"in sağladığı siyasi moral ile hareket ediyor ve onun coşkusu üzerinde yükselmeye çalışıyor. Özgür Özel'de bu özgüven gözlenebiliyor. Başarının "Lider"e sunduğu imkân budur.
"Lider Zafer Yenilgi" üçgeninde Tayyip Erdoğan'dan bahsetmemek olmaz. Hatta şu anda denebilir ki, bu alanda en çok analizi gerektiren kişiliktir Erdoğan.
31 Mart'tan buyana Erdoğan'ın Ak parti kadrolarıyla buluştuğu her ortamda "Neden kaybettik" sorusunun masadan kalkmıyor oluşu, kayıpların nasıl uyku kaçırdığının göstergesidir.
1994'ten beri tırmanan bir lider Erdoğan. İstanbul Belediye Başkanlığı zaferini arkasına alıp, oradan cezaevine gidişini bile zafer yürüyüşünün merhalesi haline getiren, sonra partisine kurulduğundan kısa süre sonra hem de Meclis'in üçte ikisini kontrol edecek bir iktidar kapısını açan, sonra kapatma davalarını atlatan, sonra 15 Temmuz'da darbe girişimini püskürten.
İleri, ileri, ileri
Bu, her siyasi hareketin müntesiplerine "Başımızda Erdoğan oldukça kazanırız" duygusu kazandırırdı, Ak Parti bünyesine de böyle bir heyecan verdi.
2014, Erdoğan'ın siyasi zafer yürüyüşünün Cumhurbaşkanlığı ile, yani devletin tepe noktasına ulaşmasıyla taçlandığı senedir.
Ama sanki ondan sonra da bir sancı ortaya çıkar. Sistem sancısı. Sistemde Başbakan vardır, icra ondan sorulur, o sorumludur, Cumhurbaşkanı sisteme göre sorumsuzdur. Ama Erdoğan,