"Devlete nüfuz" bizde epey bir zamanın hadisesi. Devlet ideolojik bir operasyon misyonu içinde hareket edince, kendini dezavantajlı gören oluşumlar da, bir biçimde devlet içinde etkili olmaya çalışmışlar.
Meselenin geçmişi epeyce eski de, çok sert bir problem olarak ortaya çıkışı, herhalde, "Gülen Cemaati" diye başlayan yapının Milli Güvenlik Kurulu'nda "PDY Paralel Devlet Yapılanması" şeklinde tanımlanması ile olmuştu.
O da, o yapının Yargı'daki uzantısının mesela önce MİT Başkanı'na yaptığı operasyonla, ardından 17-25 Aralıkta, bu defa Yargı Emniyet ayağı ile doğrudan Başbakan'a, yani Hükümete karşı operasyonu ile ortaya çıkmıştı.
"Ne istediler de vermedik" sözü, o yapıya yönelik siyaset kurumunun zaafını ifade ediyor, ardından da toplum olarak ödenen bedelin tazmini babında "Allah affetsin" sözü geliyordu.
Siyasi iktidar o dönem neden böyle bir yapılanmaya zemin hazırlamıştı Neden buna ihtiyaç duymuştu Bunun risklerini görmemiş miydi Bu nasıl bir devlet anlayışının eseri idi
Bu sorular yeterince sorulsa, belki devlet yönetiminde sonraki zamanlar için daha sağlıklı tavırlar benimsenebilirdi. Neyse
..
Kulp'ta bir olay yaşandı. Cami imamı Cuma hutbesinde, Diyanet'ten gelen hutbe metninin "şehitler"le ilgili bölümünü okumadı, o sırada camide bulunan kaymakam imama tepki gösterdi, ardından da mikrofonun sopası ile imamı dövdü.
Olayın buraya kadarki kısmında da epeyce bir garabet var. Merkezden gelen hutbe kısmı bir mesele, imamın Diyarbakır'ın Kulp ilçesindeki bir camide şehitlerle ilgili metni neden okumadığı bir başka mesele, kaymakamın (mülki amirin) bir kamu görevlisini dayakla cezalandırması başka mesele
Bunların her biri, bir yönüyle, Türkiye'nin devlet hayatındaki ve toplumsal yapımızdaki sorunlar yumağının parçasını oluşturuyor. Mesela Kaymakamın bu tavrına bakıp bir İçişleri Bakanı'nın "Siz yapacağınızı yapın, hukuk arkadan gelsin" buyruğunu hatırlayabiliriz. Başka açıdan bakıldığında Doğu Güneydoğu'da din görevlisi olma problemi üzerinde düşünebiliriz. Bir başka açıdan, sorun din görevlisinde ise, din görevlisinin liyakat ve eğitim problemini masaya yatırabiliriz.
Ben, olayda bir başka ve daha derin bir problemin işaretlerini görüyorum.
İlk defa mı oldu, ya da başka olayda yaşandı mı bilmiyorum, ama bu defa, içinde vali ve kaymakamların bulunduğu onlarca mülki amirin kampanya halinde "Kaymakamı destekleme yarışı"na katıldığı gözlendi.
Kampanya dilinin MHP eğilimini yansıttığı da ayrı bir gerçeklikti.
Ayrıca zaten sayın Bahçeli de, "Kaymakamın alnından öpüyorum" diyerek, kampanyayı taçlandırmış bulunuyor.
Sayın Cumhurbaşkanına ve sayın İçişleri Bakanı'na soralım: Bu normal mi
Böyle bir kampanyada mülki amirlerin rol alması normal mi, kampanyanın bir siyasi parti dilini yansıtması normal mi
Bir kere valiler ve kaymakamlar, bulundukları yerde devleti Cumhurbaşkanı'nı temsil ediyorlar ve İçişleri Bakanı'na bağlılar. Soralım: Bu temsil iyi bir temsil olmuş mudur Yoksa "Partili Cumhurbaşkanı" statüsü içinde bütün bunları normal karşılamak mı gerekiyor
Cevaplanması gereken soru şu: Mülki amirler içinde bu "siyasi" çizginin etkinliği nedir Kampanyaya katılan mülki amirler, nasıl bir motivasyonla kendilerini ortaya koyma gereği duymuşlardır (Gülen grubunu bir cemaat boyutundan çıkarıp hangi motivasyon MİT Başkanı'na karşı operasyona sevk etmişti, ya da 17 25 Aralık operasyonuna)
Bu soruyu bugün, Emniyet camiası için de Yargı camiası için de sormak şaşırtıcı olmayacaktır.