İki kritik kurum: Yargı ve Emniyet

Bir devletin en kritik kurumlarından birisi Yargı ise diğeri de Emniyet'tir.

Bir anlamda "Devletin namusuna emanettir" bu kurumlardaki sorumluluk.

Bu kurumlara hakim olan iradenin de "milletin bütün mahremiyetinin (diğer ifadeyle namusunun) kendisine emanet edildiğini" biliyor olması lâzım.

Bu, kolay bir insan kalitesinin ifadesi değildir. Onun için sistem içinde sağlamalar yapılan bir düzenin işlemesi gerekir. Bir kişiye güven ile ilgili değildir bu sağlama düzeni. Çünkü insanların mahremine girmeye, insanların hayatı hakkında tahrip edici sonuçlar doğurabilme potansiyeli bulunan öylesine büyük yetki kimi durumlarda (ki siyaseti güdümleme zemini böyledir) melek olsa insanı şeytana uydurabilir.

Yakayı kaptırırsanız kendinizi ifade edebilinceye kadar kıvrana kıvrana ölebilirsiniz. Çünkü Emniyet'in yaptığı operasyonlar damgalanmayı getirir, "Yargı'nın sonucunu beklemek" de, dereye su gelinceye kadar kurbağanın gözü pürtler sonucunu doğurabilir.

Yargı reformları ile devreye sokulmaya çalışılan "Lekelenmeme hakkı" ise, en azından yaşanan olaylara bakıldığında ba'de harab-i Basra türünden bir uygulanma şansı bulacak gibi görünür.

Türkiye, bu iki alanın kötü kullanımına örnek pek çok olaya sürece tanıklık etmiştir.

Yargı'nın Askerlere brifing verdiği dönemlerde de Yargı vardı Türkiye'de Ama o Yargı, başörtüsü zulmüne gerekçe üretme misyonunda idi. O Yargı, Refah Fazilet gibi partilere "laiklik karşıtı" damgası vurup kapatmakla meşguldü.

O Yargı, taa 2008'lerde nerede ise halktan yüzde 47 oy almış bir partiyi, hem de iktidardayken kapatmak üzereydi. Çünkü o yargı kayıt-dışı siyaset kurumlarıyla irtibatlıydı.

6'ya 5'ti Anayasa Mahkemesi'ndeki oylamanın sonucu. 6 kişi, "Bu parti laiklik karşıtı eylemlerin odağı oldu, kapatılsın" diyordu. 5'i kapatılmasın 7'ye 4 olsa, nitelikli çoğunlukla gitmişti Ak Parti. Ben o zaman "ipten döndü" diye yazmıştım. Sonra kapatmanın ülke ekonomisini tahrip edeceği gibi bir iç söylem gelişti, yeniden oylama yapıldı, bu defa yine "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak" suçlaması vardı ve bu defa 10'a 1 gibi bir acayip oy oranı ile kapatılma yerine hazine yardımının kısılması kararı çıktı. Aynı mahkemeden. Böyle. Bunu Ak Parti kendi bedeninde yaşadı.

Sonra Ak Parti Emniyet'te ve Yargıda, sonradan FETÖ olacak yapı ile iş birliğine girdi, deliller üretildi, tutuklamalar, yargılamalar peş peşe geldi ve "Cuntacılık suçlaması" ile bir çok Askerin anası ağladı. Sonra bizzat Ak Parti adına birisi çıkıp "Kumpas yapıldı" diyecekti. Yani Yargı'dan ve Emniyet'ten Ak Parti sorumluydu ama onun yönetimi altında birileri "Kumpas" yapabiliyordu.

Bunu ne zaman anladı Ak Parti zirvesi, o Emniyet Yargı kumpası kendi kadrolarını hatta zirvelerini vurmaya başladığında

Bir gün MİT Başkanı ifadeye çağrıldı. Savcı çağırdı. Vatan Emniyet'e. Şimdiki mantıkla bakıldığında "Gitseydi" denebilir. Gitmedi, gönderilmedi, çünkü bizzat Başbakan gerildi önüne.

Sonra 1725 Aralık Emniyet Yargı ikilisi yine devrede. Bu defa en tepeye yönelik bir operasyon var. Savcı