Erdoğan'ın güven sorunu

"86 milyona güven veren bir dil kullanmaya özen gösteriyoruz."

Bu cümle Erdoğan'a ait. Ak Parti Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısında "Süreç" için söylüyor.

O toplantıda bir de "Yeni Anayasa" söylemini tekrarlıyor. "Yeni ve özgürlükçü anayasa" ifadesi öteden beri muhalefete "Gelin birlikte yapalım" dediği çerçeve. Yine bu toplantıda "yeni anayasanın hazırlık çalışmaları için 10 hukukçunun görevlendirildiği"ni söylüyor.

"Darbe anayasası utancından bu milleti mutlaka kurtaracağız" ifadesi de Erdoğan'ın "Yeni Anayasa" söylemi içinde sıkça kullandığı cümlelerden.

Ak Parti'nin oylarının Anayasa yapmaya yetmediği, Cumhur İttifakı içinde yer alan MHP oylarının da sayıyı tamamlamadığı biliniyor. DEM oyları, belki başka oylar da lâzım. "Güven verilmesi" öngörülen "86 milyon" içine galiba CHP oyları da giriyor.

CHP lideri Özgür Özel, "Erdoğan'la değil anayasa menemen bile yapmam" dedi. Çünkü Erdoğan ile meydan meydan savaş veriyor. Çünkü 18-19 Mart sürecini, Erdoğan tarafından açılmış bir savaş olarak niteledi. "Meydan meydan" kitleleri topluyor, açık söylemek gerekirse kitleler de "Erdoğan tepkisi" etrafında yüz binler, milyonlar halinde toplanıyor.

O kitleler 86 milyonun içine giriyor mu, bilinmez.

18-19 Mart sürecini yargısal bir süreç gibi değil, siyasi operasyon olarak değerlendiren toplumsal oran yüzde 60'ların üzerinde. Bu kitlelerin de Erdoğan'ın "Yeni ve Özgürlükçü anayasa" söylemine mesafeli durduğu açık.

Soru şu: Erdoğan bunlara bakarak geri adım atar mı

Cevap da şu: Hayır atmaz.

Evet, biliyor toplumsal karşılığının azaldığını, ama söylem planında asla zaaf işareti vermez. O zaaf işareti verirse çünkü, parti zemininde bozgun başlar. Çünkü o diri tutuyor hâlâ partiyi

Ama partiye gaz verilse bile hem partinin hem Erdoğan'ın toplumsal kredisinin aşındığı da herkesin farkında olduğu bir gerçeklik.

"Yeni Anayasa" konusuna gelince Erdoğan'ın dünyasında nasıl bir "özgürlükçülük" çerçevesi bulunduğuna dair de ciddi kuşku var toplumda.

İstanbul'da yürütülen operasyona açıkça sahip çıkıyor. "Ahtapot" gibi ifadelerin de geçtiği sözlerinde "derin bir öfke" de okunuyor. "İmamoğlu'nun burnunu sürtmek" çok derin bir saik gibi duruyor.

Kavala'ya, Demirtaş'a duyulan öfke gibi Erdoğan, onlarda da kendini alamadı ve taraf gibi beyanlarda bulundu. Şimdi o öfke İmamoğlu şahsında sergileniyor.

"Örgürlükçü" ifadesi şu anki Erdoğan'la birlikte çok yabancı duruyor.

Gittikçe yönetim üslûbu katılaşan, bütün yetkileri şahsında toplama çabasında bir Erdoğan figürü var ortada. Onun bu arzusunu besleyen, belki güçlendiren bir çevre de söz konusu. Bir de "caymaya hakkın yok" diye, adeta "Bizi bırakıp nereye gideceksin" çağrısında bulunan Bahçeli gerçeği var. "İstanbul operasyonu çok kötü gidiyor" diyen cılız sesler duyulur mu bu ortamda

Erdoğan'la ilgili çok ciddi bir "güven sorunu" var gerçekte. "Yeniden seçilme gibi bir derdim yok" dese de "Yeni anayasa" söyleminin bir yanında adaylığın bir kere daha önünün açılması hesabı bulunduğu kuşkusu ortadan kalkmıyor. Şu an DEM ile girilen bütün yumuşama çabalarının arkasında da adaylık hesabı bulunduğu kuşkusu açık.