Demokrasinin kırılganlığı- Bu defa AKP uygulamaları

Çok partili hayata geçeli 75 yıl oldu.

Bu süreye iki açık darbe, bir muhtıra, bir post modern darbe, bir darbe girişimi sığdı.

Bunlar demokrasinin açık yıkım girişimi idi.

Bunun yanında Ak Parti'nin yüzde 47 oy alarak seçildiği ve iktidar olduğu dönemde önce bir e- muhtıraya (2007), ardından kapatma davasına (2008) hedef olduğu günler yaşandı. Belli ki bir güç devreye giriyor ve Asker'i ya da Yargı'yı kullanarak halk iradesine karşı müdahale cür'etini sergileyebiliyordu.

Demokrasinin kırılganlığı dediğim şey bu idi.

Çok partili hayata geçilmiş olmasına rağmen darbeler bir "Türkiye gerçeği" idi. Ama darbenin ötesinde MGK ve Yargı gibi kurumlar üzerinden de demokrasiyi inkıtaa uğratmak mümkündü. Buralarda bizzat normal süreçlerin siyasetçileri, hatta kendileri bu kırılganlıklardan darbe yemiş olan siyasetçileri rol almaktaydı. (Demirel'in 28 Şubat sürecinde MGK'yı devreye sokması gibi)

Benim epey zaman önce "İslâm eksenli" dediğim siyaset gözaltındaydı, benzeri biçimde "Kürt siyasi hareketleri" gözaltındaydı. Onlara karşı ant-i demokratik uygulamalar, demokrasinin "hazım hanesi" içinde mütalaa edilirdi. Evet ant-i demokratik uygulamalardı ama, "Türkiye'ye özgü demokrasi standardı" içinde birilerini dövmek, saf dışı bırakmak da standardı zorlamazdı!

75 yıl sonra bugün.

Açık, örtülü darbelerden, hukuksuzluklardan ders alınabilecek bir süre geçtikten sonra bugün

"İslâm eksenli" mi, "muhafazakâr demokrat" mı, ya da yeni tanımlamayla "otokrat" mı, ne diyeceğimi bilemediğim bir siyasi kadronun 23'üncü iktidar yılını yaşıyoruz.

Evet, epeyce bir badireyi atlattılar ve bugün iktidarlarının gücü nerede ise tartışılmaz halde.

Ne yapıyorlar

Bunca yılın yaralı demokrasisini tedavi yolunda adımlar mı atıyorlar

Evet, bir "Özgürlükçü, sivil anayasa arayışı"ndan söz ediliyor ama, uygulamalar, ruhlarının hiç de o iklimde cevelân etmediğinin örnekleriyle dolu.

Bir süredir çok uzun dünlerin "sakıncalı piyadesi" olan Kürt siyasetine - hareketine yönelik sıcak duruşlar sergileniyor. Uzun yılların "Terörist başı, bebek katili, PKK'nın kurucu önderine dönüştü" dersem o alanda ne olduğunu anlarsınız. Varsın olsun, nerede bir "normalleşme" gerçekleşirse, o, Türkiye demokrasisi için ileri bir adımdır.

Ancak 2019 Mart'ından bu yana bir başka alanda bazı şeyler oluyor ki, orada olanlar, geçmişin "mağdurları"nı tanınmaz hale getiriyor, hatta klasik "Demokrasi kırılganlığı"nın şampiyonuna dönüştürüyor.

2019 Mart'ı İstanbul'da seçimi İmamoğlu'nun 13 bin oyla kazandığı tarih Diğer ifadeyle Ak Parti adayının, işin gerçeği ise Tayyip Erdoğan'ın kaybettiği tarih Evet Erdoğan kendisi girmedi seçime, ama meydan meydan dolaştı, seçimi almak istedi, çok istedi ama alamadı. "Yenilgi"yi kendisine yazdığını anlamak zor değil.

Seçimin başkanlık kısmı iptal edildi, 23 Haziran'da ikinci seçim, bu defa İmamoğlu 800 bin oyla kazandı. Yani Erdoğan'ın "kaybediş"i daha da büyüdü.

Böyle bir sonucun "İstanbul benim aşkım" diyen bir insanda bütün kimyaları etkileyeceği açık.

Geldik 2024 31 Martı'na Bu defa 1 milyonluk farkla yine İmamoğlu'na kaybediş.

Bir de bütün kamuoyu araştırmalarında "favori"lerden görünen İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı olacaksa ve