Bilâl'in serzenişi

''Bilâl" bilinen Bilâl. Tabii ki Bilâl Erdoğan. Bizim kaşağın çocuğu yaşında olduğu için soyadı ile birlikte değil küçük ismi ile söylenmesi normal. Medya dilinde de "Bilâl" oluverdi kendiliğinden. Tayyip Erdoğan'a da "Tayyip" dedi mesela medya dünyası…

Bilâl Ak Parti iktidarları döneminde kendisine gençlikle ilişki misyonu biçmiş göründü. "Dindar nesil" misyonu ona emanet edilmiş gibi oldu ya da kendisi o misyonu üstlendi. İmam Hatiplerle ilgilendi, İlim Yayma Cemiyeti ile ilgilendi, kendisi iyi eğitim gördü, vasıflı insan gibi bir vizyonunun olduğu da söylenebilir. Bunlar iyi şeyler ayrıca.

Son zamanlarda da babasından sonra "Halef" olabileceğine dair tahminler sıklaştı. Siyasetin baskın sorusu şöyle çünkü: Erdoğan yeniden aday olacak mı, olabilecek mi, olmayacaksa Ak Parti'deki halefi kim olur

Biraz "Tayyip'in yerini dolduracak aday" sıkıntısı çekiliyor ve orada acaba "Aileden biri pozitif ayrımcılığa nail olur mu" sorusu etrafında Bilâl'in ismi öne çıkıyor.

Bugün bu ihtimalleri değerlendirecek değilim. Burada bu hafta gündeme yansıyan "Bilâl'in serzenişi" üzerine yazmak istiyorum.

Bir ortamda "Cumhurbaşkanımızı biraz daha güçlü kılsaydık İsrail soykırım yapamazdı; Cumhurbaşkanımızın gücünü, enerjisini azalttık" gibi bir cümle kurdu. Ama peşinden "Daha ne kadar güç gerekiyordu, Bilâl Erdoğan babası için daha hangi güçleri istiyor" gibi eleştiriler aldı.

Bu eleştirilere "Benim oradaki kastım milletçe, milletin birliğini temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı üzerinden olması gereken asgari destekti. Cumhurbaşkanı dışarıda Türkiye'nin tamamının menfaatini temsil ediyor. Orada cumhurbaşkanının arkasında durmayı özellikle vurguluyorum" şeklinde cevap verdi.

Okuyucularım bu ifadelerdeki "milletin birliğini temsil" konusunu önemsediğimi bilirler. "Partili Cumhurbaşkanı" sistemi bizzat Tayyip Erdoğan'ın ısrarı ile Anayasaya girdi ve kendisi de Cumhurbaşkanlığı süresince, bütün eleştirilere ve yadırgamalara rağmen, "Partili" özelliğini sergileyen tutumdan rahatsız olmuyor. Hem "partili" hem "milletin birliğini temsil" niteliği kolay işlemeyen hatta bizdeki siyasi yarılmalar dikkate alındığında işlemesi mümkün olmayan bir ikilem.

Ne zaman Cumhurbaşkanı ne zaman parti başkanı hüviyetiyle toplumun – milletin karşısına çıkacağınız belli olmadığında kitlelerde de sizin hangi birliği temsil ettiğiniz konusunda kafalar karışıyor.

O Ak Parti Genel Başkanı. Türkiye'de partiler var ve her parti kendi özgün kimliği ile toplumla iletişim kurmaya çalışıyor, parti bağlılığını bir kimlik boyutu haline getirmek için çaba gösteriyor. Onun için de zaman içinde "Ak Partililik – CHP'lilik – MHP'lilik – DEMP'lilik vs…" bir kimlik oluyor. Geçtiğimiz süreçte Ak Parti'den ayrılan, ya da ideolojik çizgi bakımından birbirine yakın partiler bile "partililik" söz konusu olduğunda milim gerilemiyor.

Ayrıca, hani partiler arasında ortaklaşma aranan dış politika konuları bile, "Sisi'nin, Cemal Kaşıkçı cinayeti ile Suudluların, meşruiyet vs gündemleri sonucu Trump'la ilişkilerin iç politika malzemesi olarak kullanılması sebebiyle" bizde iç siyasetin uzantısı haline gelince orada da "milletin birliğini temsil" olayı aşınmaya maruz kaldı.

Bilmem bu tür işler meselâ bir aile meclisinde konuşulur mu Bilâl Bey, sahadan aldığı izlenimleri babasına iletir mi Bunların olması da tabii. "Baba alanda şunları gözlüyorum" diyebilir pekâlâ… "Siz milletin birliğini temsil ediyorsunuz, daha az parti dili kullansanız" diyebilir.

Bilâl'in, Cumhurbaşkanı babasına ilişkin gördüğü, güven aşınması aslında. Ama o