Bıçak kemiğe dayanıyor

Bende oldum olası "Haksızlığa itiraz damarı" vardır.

İmam Hatip'te, öğrencilere Cumhuriyet gazetesi tavsiyesinde bulunan asker kökenli Milli Güvenlik Dersi hocasına karşı çıkmıştım. 6'ıncı sınıfta içinde felsefe, sosyoloji, mantık, Arapça, Farsça, Fransızca, Matematik vs'nin bulunduğu 21 dersten 20'si 10 üzerinden 10 idi, sadece Milli Güvenlik dersi 8 gelmişti.

İslâm Enstitüsünde, İslam Hukuku dersini İslam hukuku eleştirisine dönüştüren Hoca'ya sınıf olarak "küskünlük boykotu" uygulamıştık. Kimse hocanın yüzüne bakmıyor, hoca paylaşacak göz bulamıyordu.

Böyle devam etti yazarlık hayatım da Dindar insanların zor günlerinde haksızlıklara isyan edegeldik. Özgürlükler İçin Elele eylemini, Cerrahpaşalı başörtülü öğrencilerle ve Abdurrahman Dilipak ile birlikte organize ettik.

Erdoğan'ın zor günlerinde adaletin yanında, zulmün karşısında olduk. Kurulu düzenin şablonlarına karşı ses yükselttik.

Bugün "Bizim adamlar iktidarda" diye, pek çok insan haksızlıkları, adaletsizlikleri görmemeye başladı. Belki de en zor tercih böyle ortamlarda idi. "Bizim adamlar" pek büyük badireleri atlatarak iktidara gelmişlerdi, yanlışları, hatta haksızlıkları görülmeli miydi Mesela bir yolsuzluk varsa bir kılıf uydurulmuşsa, mesela açık bir adaletsizlik varsa, mesela ve meselabunlar görülmeli miydi Yoksa iktidara zaaf getirmemek için kol kırılır yen içinde kalır yöntemi mi uygulanmalıydı Acaba böyle bir iktidara eleştiri getirilirse dâvâya da zarar verilmiş olur muydu Ya başkaları gelir, mevcut imkanları elden alırsa, o durumda pişman olunmaz mıydı

Şu yolsuzluk yanlış, dedik. Şu adaletsizlik yanlış, dedik. Bütün yanlışlıklar, dâvâya mal ediliyor, insanlar sizinle birlikte inançlarından kopuyor, dedik. Hukukun çarpık kullanımı yanlış, dedik. Kadrolaşmalarda kayırmacılık yanlış, dedik. Dinin siyaset ortamında bu kadar kullanılması, dine karşı haksızlık, dedik. Ekonomi politikalarınız servet transferi yapıyor, ihale verilenler cami yaptırınca temize çıkarılıyor, bu camiyi yıpratır, dedik.

"Bizim insanlarımız" yadırgadı. Bir "Reis" bulmuştuk, onun yıpranması "ümmet" için kayıp olmaz mıydı

22 yıl geçti. Ekonomi politikalar da, eğitim politikaları da, aile gençlik politikaları da bu süre içinde vereceği sonucu verdi. O sonuç yüz güldürmüyor. Savunma sanayii ile teselli bulduğumuz, diğer tüm politikalardaki zaafı onun tesellisi ile içimize sindirmemiz gerektiği söylemine gelmiş bulunuyoruz.

Ama dikişler patlak veriyor ve insanlar, "Yeter artık" diyor. Evet Türkiye'de yolları dolduracak kadar araç var, lüks lokantaları dolduracak kadar zengin var, dağlar kadar serveti olanlar var, ama ötede de, açlık girdabında kıvrandırılan milyonlar var.

Kimi zaman oto yollarda "AÇIZ" pankartı açan insanlar görür, şaşırır, "Bunu görüp derdi ne ise dinleyecek bir Allah kulu yok mu" derdim.

Şimdi parklarda uzatılan mikrofona göz yaşını saklayarak cevap veren emeklileri görüyor, bunların sayısının on milyonları aştığını biliyor, bütün buna "Biraz daha sabır" demekten başka bir şey yapmayanları anlamakta zorlanıyorum.

Asgari ücretliler milyon milyon Aldığı ücret ev kirasına yetmiyor. Çocuğuna beslenme koyamıyor. Markette kıvranıyor. Sonra eline pankart alıp yollara düşüyor.

Asgari ücretliye göre biraz daha iyi durumda olması gereken doktorlar yollarda.