Bahçeli - Bir dala tutunma ihtiyacı

Pazar günkü yazıma 300'ü aşkın yorum geldi. Pek çoğu yazıdaki acıyı paylaşanlardı. Bir kısmı ise "Ahmet Taşgetiren neden böyle savuruldu" söylemini sürdürüyordu. "Erdoğan'ın yaptığı hiç mi iyi bir şey yoktu"

"Erdoğan büyülenmesi"nin önemli bir toplum kesimini etkilediğini biliyorum. İyi şeyler yaptı da Erdoğan, yiğidi öldür hakkını yeme. Ama gel gör ki "Ben ekonomistim" ile başlayan ekonomi yönetimi de gelip batağa saplanmıştı. "Faiz sebep enflasyon sonuç" yaklaşımı, faizi de dünyada en tepe noktaya, enflasyonu da çılgınlık seviyesine çıkarmış durumda. Ekonomi yönetimini Mehmet Şimşek'e devretmek de o alanda Erdoğan çizgisinin tıkandığının göstergesi değil miydi

Şunu söylüyorum, Ak Parti'de, "Bazı şeyler yanlış gidiyor" diyebilecek bir irade ortaya çıkabilseydi, belki ekonomide de bu kitlesel boğulma iklimi ortaya çıkmazdı.

Yazımın altına gelen itirazcı yorumlar da, keşke memleket çapında yanlışlara itiraz niteliğinde olabilseydi. Doğrulara sahip çıkılsın, biz de sahip çıktık pek çok konuda, ama ben demokratik denetimin de iktidardaki iradeyi doğrulara sevk etmek için hayati önemde olduğunu düşünürüm. Yanlış – doğru her icraatın savunulduğu bir zeminde, iktidarlar denetlenmemenin keyfini yaşarlar ama ülke, yanlışlara sürüklendiğinin farkına vardığında çok geç kalınmış olur. Onun için "itirazcı" okurlarıma, beni susturacaklarına ülkeyi yönetenleri uyarırlarsa hem kendileri için hem ülke için daha hayırlı iş yapmış olacaklarını hatırlatmak isterim.

Şimdi buradan başlığa aldığım konuya geçmek istiyorum.

İktidarın Ak Parti kanadı ya da siyasete "Erdoğan tutkusu" ile bakanlar farkındalar mı bilmem ama, Devlet Bahçeli ismi gittikçe daha çok "beklenti"ye muhatap olur hale geliyor.

Şu "Öcalan'lı süreç" konusunda bizzat Ak Parti çevresi de "Bahçeli olmasaydı olmazdı" yaklaşımı içinde. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu konudaki şükran hisleri de açıktan ifade edilmiştir. Halen meselâ DEM heyetinin yaptığı açıklamalarda "Süreçte Bahçeli rolü"nü en önde gördüklerini anlayabiliyoruz.

"Bahçeli'den beklenti" konusunda en dikkat çekici duruşun "Yargı" ile ilgili olduğu açık. CHP'li belediyelere, özellikle CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'na karşı yürütülen yargı operasyonu, Erdoğan'ın kürsülerden sahip çıkışı ile, iktidarın AKP kanadının desteklediği bir olgu gibi algılanırken önce MHP Genel Başkanı Feti Yıldız'ın, ardından doğrudan Devlet Bahçeli'nin uyarıları ile iktidar bloku içinde bir farklılaşmayı ortaya koyar nitelik kazandı.

Belli ki bu yargı operasyonu büyük bir siyaset olayı. Türkiye siyaset eksenli bu tarz operasyonlar yaşadı geçmişte.

Evet, Başbakan asıldı, bakanlar asıldı bu ülkede, sözüm ona yargı kararıyla.

Ergenekon – Balyoz davaları icra edildi, bugün bir numaralı terör örgütü muamelesi gören "FETÖ savcıları – yargıçları" marifetiyle. Bu iktidar döneminde… Genelkurmay Başkanı "Terör örgütü lideri" suçlaması ile tutuklandı, 26 ay cezaevinde yattı. Başbuğ "Hayatımdan 26 ayı çaldılar" diyecekti bunun için.

İnsanlar böyle dönemlerde çaresizlik içine sürükleniyor ve tutunacak bir dal arıyor. "Hakkında yolsuzluk davası açılacak bir tek AKP'li belediye yok mu" sorusu dolaşıyor ortada. "Niye hep tutuklu yargılama" sorusu dolaşıyor. "Lekelenmeme hakkı, masumiyet ilkesi nerede" soruları soruluyor.

İnsanlar bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın duymasını, Adalet Bakanı'nın duymasını, Ak Parti içinde bulunan ve pek çok yargı reformu stratejisine emek veren hukukçuların duymasını istiyor. Oralarda ses yok. Hatta Erdoğan