II. Abdülhamit'in durumuna düşmek!

"Kıbrıs sorunu", Kıbrıs Barış Harekâtı ile çözülmüştür. Yunanistan ve Kıbrıs Rumları bunu kabul etmek istememektedirler. Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) ilanı, Barış Harekâtı ile fiilen gerçekleştirilen çözümün, hukuki bir metne bağlanması için atılmış adımlardır. Yunan-Rum tarafı ayak sürüyerek zaman içinde koşulların kendileri lehine değişebileceğini düşünüyordu. Öyle de olmadı.

Aradan geçen yıllar içinde AB ve İsrail vatandaşları, mülk edinerek, iş kurarak Kuzey Kıbrıs'a yerleştiler. 2000'li yıllarda artık KKTC'yi yok sayan, tek Kıbrıs devleti düşüncesi gerçekliğini yitirmişti. Böyle bir geriye dönüşe, Kıbrıs'ın fiilen ve hukuken bir daha birleşmeyecek biçimde bölünmesine yol açan Batılı devletlerin, KKTC'ye yerleşmiş vatandaşları da karşı çıkacaklardı.

TÜRKİYE'NİN ARTAN AĞIRLIĞI

Varşova Paktı, SSCB ve Yugoslavya'nın dağılmasıyla ortaya çıkan Orta Asya, Kafkasya ve Balkan devletleri Türkiye'ye, 2002 yılına kadar Kıbrıs konusunda da yararlandığı, yeni bir etki gücü kazandırmıştır. Türkiye'nin, öncelikle güvenliği için önemli olan Kıbrıs'ı, 1974 öncesine dönüp Yunan-Rum egemenliğine bırakması, ulusal çıkarlarına aykırıdır. İngiltere ve Almanya'nın baskılarına direnerek II. Dünya Savaşı'na girmeyen, Hatay'ı savaşmadan alan Türkiye'nin, ABD Başkanı Johnson'un tehditkâr mektubuna karşın Kıbrıs Barış Harekâtı'nı yapması, Kıbrıs'ın Türkiye için önemini gösterir. AKP bu doğru politikadan ayrılmıştır.

KIBRIS'TAN VAZGEMEK, AB YOLUNU AMAZ

AKP'nin ilk Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış'ın, "Kıbrıs sorununu çözmezsek bize işgalci derler" sözleri, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyasete etkisini ortadan kaldırmak için AB desteğini almak amacına yönelikti. AKP ve Yakış, AB'nin Türkiye politikasının temelinde başka düşüncelerin yattığını, Kıbrıs'ın, Türkiye'ye "Hayır" demek için bahane olarak kullanıldığını pekâlâ biliyorlardı. Önlerinde örnekler de vardı.

AB, 1984 Lüksemburg Zirvesi'nde Türkiye'ye kapıyı kapatmıştı. Türkiye üzerindeki etkisini yitirmesine yol açtığını gördüğü bu yanlıştan dönmenin yolunu arıyordu. Dışişleri Bakanı İsmail Cem, 1999 Helsinki Zirvesi'ne gidip, AB üyeliği için talepkâr olarak AB'yi büyük bir yükten kurtarmakla kalmamış, Türkiye'nin önüne "Kıbrıs sorununu çözme" faturasının konmasına yol açmıştı. Daha çarpıcı bir örnek de var.

ANNAN PLANI

AKP, İngiltere'nin baskısıyla Rauf Denktaş'ı, Türkiye'nin ve KKTC'nin Kıbrıs'taki tüm kazanımlarını silen Annan Planı'na "Evet" demek zorunda bırakmıştı. 2008 yılı başında, siyasi istişareler için gittiğimiz Londra'da, İngiltere heyetinin başkanı dışişleri müsteşarı ise açıkça, "Annan Planı ile alınacakları aldık, şimdi Türkiye daha ne verecek, onu konuşalım" demişti.

KIBRIS ADASI BUGÜN DAHA DA ÖNEMLİDİR

Türkiye'nin yakın çevresinde durum, özellikle Ortadoğu'daki gelişmeler ışığında, Barış Harekâtı döneminden farklıdır.

Yunanistan ve GKRY'nin gerek AB içindeki gerek genel olarak Türkiye karşıtı tutumu, silahlanma çabaları sürmektedir. ABD-Yunanistan ortaklığı ile Dedeağaç'tan başlayan, Lozan Antlaşması'nın ismen sayılmış Ege Adaları'nın askerden arındırılması hükümlerini hiçe sayan; ABD'nin silah ambargosunu kaldırdığı GKRY'ye uzanan Türkiye'yi kuşatma planı, adım adım uygulanmaktadır. Bu kuşatma Suriye'ye hatta Zengezur Koridoru'nu da içeren Azerbaycan-Ermenistan Antlaşması ile Kafkaslar'a sarkmıştır. Doğu Akdeniz deniz yetki alanları ve doğalgaz rezervleri de düşünüldüğünde Kıbrıs Adası Türkiye için bugün yalnız güvenlik değil ekonomi açısından da çok daha önemlidir.