Balkanlar'da Yugoslavya, Avrupa'da Türkiye

Türkiye'nin Belgrad Büyükelçisi olarak atandığımda, Başbakan Danışmanı Ahmet Davutoğlu, "Belgrad'a atanmanızdan memnun oldum Süha Bey" demişti. "Siz, bir sosyal demokrat olarak Sırpları seversiniz!" diyen Davutoğlu'na, "Sırplara özel bir sevgim yoktur. Geçmişte çoğu kez Türkiye'ye karşı tavır aldıkları ve ülkelerini böldürdükleri için" yanıtını vermiştim.

İsrail'in Gazze'de Filistinlilere karşı sürdürdüğü acımasız soykırım, Suriye, Ortadoğu ve Türkiye'de yaşananlar, birçok kişinin aklına Yugoslavya'yı getirdi. Emre Kongar'ın, Yugoslavya'nın dağılma sürecini anlatan yazısı (Cumhuriyet. 31.08.2025) bana, sürece ait bizzat yaşadığım bazı olayları anımsattı.

BİR EMPERYALİZM ÖRNEĞİ

Yugoslavya "dağılmadı". Batı tarafından "dağıtıldı". Başı Almanya, İngiltere ve Fransa çekti. ABD AGİK Heyeti Başkan Yardımcısı Pressel, Viyana'da kurduğumuz, Bosna'nın Dostları Grubu'nda, iki dünya savaşına yollama yaparak "ABD'nin bu defa Avrupa'nın yardımına gelmeyeceği"ni söyledi. ABD'nin geç müdahalesi Bosna Hersek'te (BH) yaşananların ve bu ülkenin parçalı yapısının önemli bir nedenidir. Bu parçalı yapının daha da bölünebileceği anlaşılıyor. BH devletinin sorunlu halkası, "Sırp Cumhuriyeti-Respublika Sırpska" Başkanı Milorad Dodik'in Sırbistan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olabileceği konuşuluyor. Baştan beri Sırbistan'la birleşme politikası izleyen Dodik'in Sırbistan cumhurbaşkanı olması, BH devletinin sonunu getirebilir. Yugoslavya'nın yedi devlete bölünmesi sırasında, günü geldiğinde istikrarsızlık yaratmak amacıyla her devletin içinde önemli Sırp azınlığı bırakılması da yine Batı'nın bilinçli bir politikası idi.

NATO'NUN ROLÜ

1980'li yılların ikinci yarısında NATO Daimi Temsilciliği'mizde önce siyasi müsteşar sonra daimi temsilci yardımcısı olarak görev yaptım. NATO'da her yıl hazırlanan "Akdeniz'de Durum Raporu" Yugoslavya'yı da ele alırdı. NATO kuralları gereği Bulgaristan'dan geçmemek için Türkiye'ye tatile, Yugoslavya'dan ve ülkenin, Makedonya bölgesinden geçerek giderdim. Yugoslavya bana hızla kalkınan bir ülke izlenimini verirdi. Romanya ile savaş uçağı yapacak kadar ileri bir savaş sanayisine ve teknolojisine sahipti.

NATO raporlarında ise Yugoslavya'da işlerin iyi gitmediği, ülkenin bölünme yolunda olduğu ısrarla vurgulanırdı. Bu algının özellikle yayıldığı anlaşılıyordu. Gözlemlerime dayanarak Siyasi Komite'de, durumun öyle görünmediğini anlatmaya çalışmış ama dinletememiştim. Hırvatistan ve Slovenya bağımsızlıklarını ilan eder etmez (1991) Almanya ve Fransa tarafından tanınınca, NATO raporlarındaki ifadeler anlam kazandı. Batı Balkanlar'ı kendi etki ve nüfuz alanı olarak belirlemiş olan Almanya, Fransa ve İngiltere, bu bölgeyi barış ve istikrar içinde tutan Yugoslavya'nın kaderini epey önce kararlaştırmışlardı. Yugoslavya bu gerçeği görememiş, Miloseviç, Karadziç, Mladiç gibi Sırp milliyetçisi -aslında kişisel çıkar peşinde- devlet yöneticileri, giriştikleri saldırılar ve katliamlarla bu plana çanak tutmuşlardır. Bazı Sırp profesörler de Yugoslavya'da yeni bir "sosyal mutabakat"a gerek olduğunu dile getirerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmüşlerdir. Yakın geçmişte aralarında bazı emekli büyükelçilerimizin de bulunduğu bazı Türk aydınlarının(!) "Kürt sorunu"nun çözümü için Türkiye'nin yeni bir "sosyal sözleşme" gereksinimi olduğunu söyleyerek bu amaçla bir referandum yapılması önermeleri gibi.