Ufkumuzun sınırı var mı

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şu cümlesine dikkat buyurun lütfen.

"Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometrekareyle sınırlandıramayız. İnsan nasıl kaderinden kaçarak kurtulamazsa Türkiye ve Türk Milleti de mukadderatından kaçamaz, saklanamaz. Tarihin millet olarak bize yüklediği misyonu görmek, kabul etmek ve buna göre davranmak mecburiyetindeyiz"

Önce birinci cümleye yaklaşalım, yakından bakalım.

"Millet olarak ufkumuzu 782 bin kilometreyle sınırlandıramayız"

Demek ki sınırlarımızın dışına taşacağız yahut kendi kabımıza sığmayacağız.

Peki neden

Suriye ile ilgili olarak tarih önümüze yeni fırsatlar koydu.

Hangi anlamda

İş olanakları anlamında mı Askeri anlamda mı, siyasi yönlendirme ve yardım anlamında mı Hiçbiri değilse, Suriye'ye yapılacak danışmanlık anlamında mı

Belirsiz.

Bunu söylemiyor.

Yoksa iktidar çevresinin öteden beri çokça dillendirdiği "Yeni Osmanlı" bağlamında bir sınır genişlemesini mi kast ediyor

Bilemiyoruz.

Bu "Yeni Osmanlı" kurgusu, Türkiye iç kamuoyunda belirli çevrelerin hoşuna giden bir kavram, ancak Arap topraklarında bunun anlamı işgal demek. Şimdi biz Sayın cumhurbaşkanımızın bir işgalden mi söz ettiğini mi düşünmeliyiz

Eğer Halep'te Türkmenlerin kaleye asıp dalgalandırdığı Türk bayrağına içimiz akarsa öyle. Benzer şekilde, yine Halep sokaklarında çalan "Irmağının akışına ölürüm" türküsüne kulak kabartırsak hemen derhal Osmanlı olmamız gerekir heyecanına kapılabiliriz.

Ancak işler bizim hayal kurmamızla olmuyor. Eskiden olduğu gibi başka ülkelerin toprağına el koymak da çok kolay değil. Diyeceksiniz ki İsrail el koyuyor. Haklısınız. İsrail, Emperyalizmin özel çocuğu ve bu sebeple çok rahat katliamlar yapabiliyor. Lakin buna rağmen yine de uluslararası hukuk tarafından cezalandırıldı.

Madalyonun bir başka yönü de İktidar çevresinin "Ümmet" diye, birlik ve beraberlikten, hatta kardeşlik ve dindaşlıktan söz ettiği Arap coğrafyasının, kardeşi bildikleri Türkler tarafından yeniden ele geçirilmesinin, bu kardeşliğe sığıp sığmayacağı meselesidir. Bir diğeri ve çok daha önemlisi ise bütün bu coğrafyanın İngilizlerin öncülüğünde, bizzat Osmanlı devletiyle savaşarak kendi bağımsızlıklarını kavzanmış olmaları. Şimdi Suriye'de yaşayan ve siyasal görünürlüğü olmayan (belki de izin verilmeyen) Türkmenlerin, Halep kalesine Türk bayrağı çekmesi herkese hoş gelebilir, lakin bir asır önce, İngilizler bir taraftan Arap aşiretleri diğer taraftan Mehmetçiğin kafasını kesip doğruyordu. Öyle ki o dönemde geri çekilmekte olan 7. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Halep'te az kalsın ortasına düştüğü Arap aşiretleri tarafından öldürülecekti.

Mustafa Kemal Paşa'nın savaş palanına itirazına rağmen 8. Ordu Komutanı ve aynı zamanda bütün savaşın sorumlusu olan Mareşal Falkenhayn'ın kendisi de İngilizlere yenilmişti. Buna Liman Won Sanders'i, Cemal Paşa'yı ve daha başkalarını da ekleyebilirsiniz.