Sağ siyasetin tutarsızlık sorunu
Maalesef gelmiş geçmiş en büyük tutarsızlık ve millî, manevi değerlerin yıkım sürecini yaşıyoruz. Yıkımın mimarları ortak. Bunlar, siyasal alanın sağında yer alan partilerin iktidar blokundan oluşuyor. Kendilerini, "Cumhur İttifakı" olarak tanımlıyorlar. Lider konumunda olan parti ise iş başındaki AKP hükûmeti.
Sağ siyaseti, bir araya getiren ortak değerler kümesi, dini içeriklerle ilişkili olan genel anlamda "muhafazakârlık" olarak ifade ettiğimiz özelliklerdir. Dinîİslami içerikler konusunda; AKP, MHP'den çok daha dindarlıkta iddialı, HÜDA PAR ile eşit, BBP ile oldukça yakın bir konumda seyrediyor denilebilir.
Ayrışma noktalarının fay hattı, milliyetçiliktir. Anayasanın 66. maddesinde belirtilen yurttaşlık kimliği, MHP dışındakileri rahatsız eden en önemli faktördür. Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı etnik kökeni, mezhebi, kan bağı ne olursa olsun herkese "Türk" denir.
Başta AKP olmak üzere, özellikle HÜDA PAR, ihtiyatlı olarak da BBP, bu tanımdan hoşlanmamaktadır. Birçok AKP'li ve HÜDA PAR'lı "Türk" lafını yurttaşlık kimliği değil de "ırk" olarak yorumlayıp kökten reddederken, BBP kanadından kimileri de Türklüğün herkese dayatıldığını, esnemesi gerektiğini öne süren argümanlardan söz etmektedir. Bu verilerden hareketle, Cumhur İttifakı'nı birbirinden ayıran esas çatlağın, esas ayırım yerinin "Türklük", dolayısı ile "Türk kimliği" olduğunu söyleyebiliriz.
Yeni anayasa yapalım diyenler, mevcut anayasanın ilk dört maddesine karşı olmadıklarını (HÜDA PAR hariç) söyleyenler, 66. maddeden söz etmiyor. Çünkü 66. madde yurttaşlık kimliğini tanımlıyor. O da Türk kavramıyla ifade ediliyor.
"Ben başka bir ırktanım. Herkesi Türk yapamazsınız" diyorlar. Haklı gibi görülen bu anlatım, özü itibarıyla doğruymuş gibi olsa da anlamı itibarıyla elbette bir saptırmadır. Çünkü kimsenin ırkı anayasa ile değiştirilemez. Irk başka, yurttaş kimliği başkadır.
Bu açıklamalardan sonra gelelim sağ siyasetin kendi ideolojisinden, iddialarından ve buna dayalı olarak ortaya koyduğu inanç değerlerinden sapmasına. AKP iktidarının en büyük iddiası; dini bütün, mütedeyyin, dinî eğitim almış kimselerin iktidarında herkesin huzur ve güven içinde yaşayacağı, kimsenin elini harama uzatmasının mümkün olmayacağı, devlet işlerinde adaletin görüleceği şeklindeydi.
Dinî bütün, İslami eğitim almış, "içinde Allah korkusu olan" insanlardan zarar gelmesinin mümkün olmayacağı anlayışına dayalı tarihsel büyük iddia tamamıyla çöktü. Çökmekle kalmadı, söylenenlerin tam tersini yaşadık ve yaşıyoruz. Bu tersyüz oluşun baş aktörü elbette iktidar gücünü elinde tutan, karar alıcı olarak AKP'dir. Ancak, her şey iktidarın tek başına aldığı kararlarla olmadı. Başta MHP olmak üzere, diğer ortaklar, AKP'ye "dur" demediler. Yanlışlarına ortak olmaktan uzak durmadılar. Mesela Meclis'te değişen bütün kanun tasarılarına, inceleme ve araştırma önergelerine tek partiymiş gibi AKP lehine onay verdiler. Meselâ birkaç gün önce, "Narin cinayeti araştırılsın" diye verilen önerge, AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Araştırılmasının muhafazakârlara ve milliyetçilere ne gibi zararı olacaktı anlayamadık.
Diğer taraftan Sayıştay raporları ortada duruyor.
Anayasa Mahkemesi'nin haklı bulduğu davadan suçsuz bulunanlar hapislerde çürüyor.
Hani Müslümanlar adildi