Milletin başını döndürdüler
Ülkenin, dolayısı ile de toplumun başı dönüyor. Kimin neyi neden ve niçin yaptığının akılcı bir açıklaması yok. İktidar blokundan biri teröristbaşını Meclis'e çağırıyor, böylece terörü bitireceğini iddia ediyor -ki mümkün değil- öbürü, bunu kendisine yapılmış bir hamle kabul eder gibi kayyum atamalarıyla anında ters yüz ediyor.
Buradan ne anlıyoruz: Türkiye'yi yönetenlerin ülkenin geleceğini kurtaracak, teröre ve Kürtçü bölücülüğe karşı ciddi bir planı yok.
Doğrusunu söylemek gerekirse muhalefetin de yok.
İşte bakın Esenyurt Belediye Başkanlığına seçilen kişi, Türkiye'de profesör olmuş. Devletin bütün imkânlarını kullanarak en üst statüye yükselmiş. Yetmemiş rektör yardımcısı ve dekan olarak atanmış.
Kim yaptı bu atamaları
YÖK.
Yani iktidar bürokrasisi.
FETÖ'cü öğretmenlere ve memurlara, en düşük statüden en yüksek statülü bürokrasiye uyguladığı stratejiyi, PKK yandaşlarına, Kürtçülere uygulamıyor.
YÖK, FETO'cü birinin herhangi bir fakültede dekan olmasına izin veriyor mu
Kesinlikle hayır.
Peki bu adama niye veriyor
İşte asıl mesele bu.
Türkiye'yi yönetenlerin PKK ile sadece tek yönlü askerî mücadelesi var. Lakin ne siyasi ve ne de eğitimsel mücadelesi yok.
Stratejisi de yok.
Hele eğitimsel hesabı hiç yok.
Kürtçülüğün terörist boyutunda şehit verme pahasına ölümüne bir mücadele sürerken, bu ülkenin iç cephesini tahkim edecek, millî birlik ve beraberliği sıkılaştırıp sağlamlaştıracak eğitim politikaları neden yok acaba
Ülkenizin bölünmesini istemiyorsanız, Doğu ve Güneydoğu'daki aşiretlerin içine varlık gösteren farklı etnik kimliklerin Kürt kimliği altında devlete savaş açmalarına niçin izin veriyorsunuz Madem mesele Kürt meselesi, yani etnik, öyle ise Kürt kimliği içinde Kürt'müş gibi davrananların kimliklerini de açıklayın ki akla kara belli olsun.
Terör sorununu, Kürt sorunu olarak açıklayanlar, bağlamı etnik varlık üzerinden ortaya koyuyorsa bizim de bu gerçekliği bilmeye hakkımız var.
Siyasi mücadele, hiç şüphesiz seçmen davranışlarına ve bağlı olarak propagandaya dayalıdır. Hâliyle siyasal iletişim meselesidir.
Seçme ve seçilme elbette bir haktır. Ancak, anayasal düzene bağlılık da bir zorunluluktur. Siyasal haklar, anayasal hükümlere bağlılığı ortadan kaldırmaz. Kişi, anayasaya bağlı kalacağına yemin ediyor, Meclis'e giriyor, sonra bağlılık yemini ettiği anayasanın 66. maddesinde belirtilen Türk yurttaşlığı kavramını çarpıtarak "hepimiz Türk mü olacağız" diyerek yurttaşlık kimliğine savaş açıyor. Dahası devletin varlığına, anayasanın ilk üç maddesine saldırıyor.
Öyle ise parti kurmanın, siyaset yapmanın, anayasal düzene bağlılık sınırları içinde kalması gereğince, siyasal hareketlerin bu bağlamda önü kesilebilir. Verili hakları, verilen sınırlar içinde kullanmayacak kimseler aday olmamalı, parti kurmamalı, kurduysa da kapatılmalıdır.