Emekliler, değişmeyen seçim stratejisi

Önce emeklilerden başlayalım. Yaşlı başlı insanlar; milliyetçilerin, muhafazakârların, en tepeden en küçük ilçeye kadar bürokratik kadrolarını imam-hatip diplomalı insanların oluşturduğu Türkiye'de "Açız!" diye bağırıp sokağa dökülüyor. Devr-i iktidarınızda halk "AÇIZ" diyor, görmüyor musunuz

Az ötede birileri elinde "hilafet-şeriat" bayrağı ile yürüyor.

Neden

Çünkü seçimin stratejisi bunun üzerine kurulu.

İşte bakın, siyasal iktidar, din-iman-milliyetçilik üzerinden muhalefeti suçluyor, tüm büyük şehir belediyelerini kazanacaklarını, özellikle de İstanbul ve Ankara'da kazanmak için ter dökmeğe hazırlanıyor. Sanırsınız ki iktidar adayları değil de muhalefet adayları kazanınca düşman ülkeyi istila edecek. Hâlbuki kazanan kayıp eden bütün insanlar ve hâlihazırda aday olanlar ve olacakların tekmili birden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı.

Sadece siyasal görüşleri farklı.

Objektif bakıldığında o kazansa ne, bu kazansa ne

Herkes kanunlara, yönetmeliklere ve hukuka göre, görev tanımlarına uygun olarak belediyeleri yönetmeyecek mi

Olması gereken bu.

Lakin bir de olmayan ve keyfî gerçekleşenler var tabii.

Burada asıl olan yönetilecek kurumların mali gücü.

Bu güç kimin olacak ve nasıl dağıtılacak

Kime ne verilecek

Burada kurumların yapacağı harcamaların hukuka uygunluğu; kime neyin, nasıl verildiğinin yasallığı önemli.

Çıkar dağıtımı illa ki olacak. Önemli olan, adil mi yoksa siyasi tarafgirlikle mi yapılacağı. Hukuka uygunsa, adil ve meşru, değilse, bunun adına hem hukuk biliminde ve hem de yönetim bilimlerinde "Yolsuzluk" deniliyor.

Asıl mesele bu.

20-30 yıldır yönetiyorsun, doymamışsın illa da belediyeler diye yanıp tutuşuyorsun

Hayırdır.

Hâlihazırda yönettiklerin doğru yönetiyor mu

Hayır!

İşte ülkenin hâli ortada. Bu ülkede asgari ücretin altında maaş almaya zorlanan, "Geçinemiyoruz, açız" diye dert yanan, sızlanan binlerce insan yaşıyor.

İnsan sormadan edemiyor: Bu nasıl dindarlık ve milliyetçilik Ağlayanların yarasına merhem olmayı bırakın, yaşlı başlı insanları çaresiz bırakıp, sokağa dökülmelerine sebep oluyor.

Milletin önemli bir kısmı; "Kira ödeyemiyoruz" diyor. Tarım kesimi "bağımı bahçemi ekemiyorum" diyor. Çevreciler ,"her tarafı talan ettiler" diye dert yanıyor. Şehir kesimi, "Rantiye, askerî alanlar dâhil, kenti yağma ediyor" demekte. Kısaca, toplumun (milletin) her kesiminden feryatlar ayyuka çıkarken ne milliyetçilerden, ne de dindar mütedeyyin sözüm ona "mübarek" zatlardan ses çıkıyor.