Üniversite tercihlerinde yer alan engelliler ve spor bölümü (2)

Üniversite tercihlerinde yer alan engelliler ve spor bölümü (2)

Ahmet Gülümseyen

Özel gereksinimli (engelli) bireylerin istek ve arzularından bir tanesi de, başkalarına ihtiyaç duymadan, hayatlarını bağımsız ve kaliteli bir şekilde sürdürmek. Eğitim, meslek edinme ve ekonomik açıdan bağımsız şekilde hayatını devam ettirmesi. Hareket eğitimi de (spor) bu sürecin önemli aşamasını oluşturmaktadır…

Öğrenciler için üniversitelerde sınavları sonrasındaki tercih süreci işlemeye başladı. Akademik kariyeri için seçtiği bölüm, mesleği/uğraşısının neticesinde erişeceği akademik başarı sonrasında çalışma hayatı. Bu hayatın kişi üzerindeki meydana getireceği olumlu etkiyi, sürecin her döneminde örnekleriyle görmek mümkün. Beden eğitimi öğretmeni olan, spor sektörünün değişik alanlarının görev alınması, emsal gösterilecek o kadar çok hayat hikayesi var ki. Verimli ve üretkenlik, gelecek nesiller için önem taşımaktadır…

Bu örneklerden birkaçını vermeye geçmeden önce, belki sınavlar geride kaldı ama, gelecek yıl benzerlerinin tekrarlanmaması/yaşanmaması adına, bazı hususların altını çizmek önem taşımaktadır. Bu konuda Malatya İnönü Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ilkım hocamızın görüşlerine başvurduk. Doğruların devamı, eksiklerin giderilmesi için hocamızın görüşlerini paylaşmak isteriz…

ALANINDA YETİŞMİŞ AKADEMİSYENLERİN ÖNEMİ

"Spor Bilimleri Fakülteleri Engelliler Bölümlerinde olduğu gibi, diğer bölümlerinde de yeterli akademisyen olması önem taşımaktadır. Olaya şöyle bakacağız, diyelim ehliyet kursuna gidiyorsunuz. Kursta donanımlı bir hoca size şoförlüğü öğretemiyorsa, kendiniz öğrenemezsiniz. Türkiye ortalaması %12 ile %15 arası engelli bireylerden oluşmaktadır. Engelli bireyler tek başına değil. Bireyi çekirdek ailesiyle birlikte düşünüldüğünde iyimser konuşuyorum. Ortalama her dört kişi engellilikten etkileniyor. Ya kendisi, ya çocuğu, kardeşi, anne veya baba gibi, çevresindeki kişiler direkt etkilenmiş oluyor. Bu kesinlikle küçümsenecek bir rakam değil. Bu alanda donanımlı kişi ve eğitmenlerin hizmet vermesi gerekmektedir. Buna canlı bir örnek. Bugün ben bir sınavdaydım. Görme ve işitme engelli bir adaya sorulan soruları okuyor, aynı zamanda verdiği cevapları işaretliyorum. Aday bana, bir daha tekrarlayabilir misin, diyemiyor. Ama ben bunu adayın jest ve mimiklerinden hissedebiliyorum. 'Bir daha tekrar edeyim mi' diye sorduğumda, çok mutlu oluyordu. Bu tür, dilden anlamayan bir kişi olmasa, soruyu okuyup geçiyor. Aday, anlamadan (A) veya (B) şıkkı gibi, diyebiliyor. Ama ben empati kuruyorum. Hem kendi çocuğum var. Hem de bir akademisyen olarak. Ben bu soruyu okudum ama aday hem görme hem de işitme engelli. Soruyu bir anda okuyacak durum da değiliz. Hangimiz soruyu bir kere de okuyup, direkt cevaplayabiliyoruz ki! Kendi açımızdan, soruyu bir daha tekrarlamıyor muyuz Ben soruyu okuyorum, ilk anda biraz boşlukta kaldığını hissettiğimde, bir daha okuyorum dediğimde dünyalar adayın oluyor. Buna bağlı olarak da, çok da güzel cevaplar veriyor…"

SINAV SİSTEMİ GÖZDEN GEÇİRİMESİNDE YARAR SAĞLAR

"Her zaman, iki kere iki dört olmuyor. İki kere iki dört olur dediğiniz vakit, duygusallığı kenara bırakmış olursunuz. Kişinin anlayış ve duygularını hiçe saymış olursunuz. Benim down sendromlu çocuğum var. Benim çocuk gibi çok sayıda öğrenci var. Benim çocuğa sınava girme hakkı verilmiş. Çocuğum sınava giriyor, fakat bir noktadan kopma oluyor. Ben bir baba olarak ancak çocuğumu okul kapısına kadar götürebiliyorum. Okulda bir yetkili alıp, çocuğumuzu sınıfa götürüyor. Benim çocuk akademik olarak tabii geri bir öğrenci. Sınıfta tutup matematik, fen, sosyal, fizik ve kimya gibi bütün alanların sorularını benim çocuğa okursanız, çocuk eksilere düşer. Benim çocuğun sosyal zekâsı var. Sadece sosyal dersleri işlerseniz, benim çocuk barajları geçecektir. Çocuğum iki yıl sınava girdi. Sınıftaki salon başkanı olan görevli matematik, kimya, sosyal, türkçe ve diğer bütün soruları okutuyor çocuğa. O da kendince haklı, görevini yapıyor. Çocuk sadece sosyal soruları cevaplasa, altı-yedi netle kendi alanında barajı geçebiliyor. Ama sayısal alanlarda okutulduğu, doğru yanlığı götürdüğü için, eksinin altına düşmüş oluyor. Yani biz bu köprüyü kuramıyoruz. Ben salon başkanına şunu diyebilmeliyim 'Hocam benim çocuk sayısalcı değil, sözelci. Sayısal soruları değil, sözel soruları yapacak.' Biz bunu kâğıt olarak veremeyiz kopya yerine geçer. Veli olarak sınıfa girme hakkımız yok. Sınavlarda böyle bir handikap söz konusu…"