Serdar Yıldırım, engellilerin spor yapmasına adanan bir ömür
Serdar Yıldırım. Şanlıurfa Engelliler Spor Kulübü Başkanı. İki yaşında yakalandığı çocuk felci hastalığından dolayı, ayaklarını kullanamadı. Aslında 'engellilik' diye bir şey olmadığı, bir şeyin yapılmasında 'engel' olunmasının söz konusu olduğunun önemine dikkat çekiyor. Hem okuldan, hem de sandalyeden mahrum kalınca, ömrünü engellilerin spor yapmasına adadığını belirtiyor Serdar Başkan. 14 yaşına kadar olan süreçte, koltuk değneklerimin olmamasından dolayı, yerde süründüğüm dönemlerde köyün kalecisi bendim, diyor. Başkanın sporla tedavinin önemine savunduğunu "Beş tane daha sandalyem olsaydı, belki beş tane daha engelliyi spora katabilirdim." sözlerinden anlıyoruz ve diyor ki "Her bir spor kulübünün kapanması demek, onlarca engellinin hayattan kopması anlamına geliyor."
Serdar Yıldırım Başkanımızla yaptığımız sohbette serf ettiği her bir cümle, çileli hayatın nasıl mutluluğa dönüştüğü, yaşanmışlığın yansıması olduğu için, röportajımızı olduğu gibi yayınlama gereği duyduk. Protezinden utanan birey, spor sayesinde protezini çıkarıp bir de eline kanedyen alıyor. O utanarak değil de, gurur duyarak sahaya çıkan sporcuları hikâyelerin bahsetti bizlere. "Garantimiz olsaydı biz ölmezdik. Ölümün garantisi var mı Yok. Ölümün garantisi olmadığı sürece, bedenin de garantisi olmaz. Bedenin garantisi Rabbil Alemdir. Hayata tutunmanın en kolay yolu spordur" diyor Başkan Serdar Yıldırım. Ve diyor ki "Abartısız söylüyorum, başarılı sporculara 'Dünya'ya bir daha gelsen ne olmak istersin' diye sorsanız, engelli bir sporcu olmak isterim, der. Önemli olan kişinin kendisiyle barışık olması. İnsan kendisiyle barışık olduktan sonra, ne engelli ne engelsizliğin önemi kalıyor."
23 yıllık başkanlık sürecini tüm ayrıntılarını, yaptığımız spor sohbetinde bizlerle paylaştı. Başkan Yıldırım, bugüne kadar yaşadıklarını "Hayatımızın geride bıraktığımız yıllarında yaşadığımız sıkıntıları, gençlerin yaşamaması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz" şeklinde özetliyor.
Spor Gazeteciliği mesleğimizde 30 yılı geride bıraktığımız zaman diliminde, antrenör başkan kimliğine sahip nadir isimlerden olan Serdar Yıldırım Başkanımıza teşekkür ederken, yaptığımız röportajın hayırlara vesile olması temenni ediyoruz;
GEÇMİŞTE YAŞANAN DERSLİK SIKINTILAR
"1971 Şanlıurfa Doğumluyum. 23 yıldır Kulüp başkanlığı yapmaktayım. Bizim bir kuşağımız var. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde. 1965'ten 1985 yılına kadar, yaklaşık 20 yıllık süreci kapsayan dönemde bölgemizde çok fazla miktarda çocuk felci vakaları meydana geldi. O kuşakta doğan çocuklar gibi, çocuk felci hastalığına biz de yakalandık. Yaklaşık 1-1,5 yaşında, uzun süreli tedavi süreci yaşadım. Yaklaşık 20 yaşıma kadar kırsalda hayatımı geçirdim. 13-14 yaşında yerde sürünen biri olarak, 14 yaşında tedaviden sonra, hayatını koltuk değneğiyle idame eden bir genç olarak, geçmişte çok sıkıntılar yaşadık. Bu sıkıntılar gerek çocukluk, gerekse ergenlik dönemimizde, bulunduğumuz coğrafya ve imkânsızlıklar. Bugünün şartlarında öyle bir çocuğu sokak veya caddede, bir yerde görürsek "Nasıl bunun sandalyesi yok, nasıl bunun gereksinimleri temin edilmemiş diye!" o zaman kıyamet kopar. Yaşadığımız o dönemler, bizler için birer ders niteliğindeydi
"EĞİTİME AYIRACAĞIMIZ ZAMANI ENGELLİLERE AYIRDIM"
"Ergenlik çağında yaşadığımız sıkıntıları, bir nebze atabilmek adına, sağ olsun babamız da o vakit araştırdı, soruşturdu. Bulduğu hastanede tedavi olduk, 14 yaşında koltuk değneğiyle yürüdük. Bu hayatımın en dönüm noktalarından biriydi. 14 yıl toprağın üzerinde sürünürken, 14 yaşından sonra kendi ayaklarım üzerinde, kısa mesafe de olsa kendi kendine yetebilen bir birey olarak, hayatımın en mutlu olduğum dönemlerinden biriydi. Eğitim alamadığımız bir çocukluk dönemi yaşadık. Bulunduğumuz kırsal yerde okul yoktu. Çocuklar şehir merkezindeki yatılı okullara gidiyordu. Okula kaydımız yapıldı. Okulun başlangıç günü, okul tarafından 'Biz buna bakamayız' diye, bizi tekrar geri gönderdiler. Eğitim hayatından yoksun bir gençliğimiz geçti. Gerek babamın desteği, gerekse kendimin çabasıyla, hiç okul sıralarında oturmamıza rağmen, bugün lise mezunuyuz. Açıköğretimi kazanmamıza rağmen, çalışma alanım sağlıkta bir yararı olmayacağını düşünerek, kazandığım bölüme kaydımı yaptırmadım. Eğiteme ayıracağımız zamanı, engellilere ayırdık.
"ANKARA'DAKİ ENGELLİ BAŞARIYORSA, ANADOLU'DAKİ ENGELLİ NEDEN BAŞARMASIN"
"Rahmetli Özal'ın dönemine denk gelen 1980-1990 yılları arasındaki süreçte sağlık ve ekonomik arasında ülke, bir ivme kazanıldı. Engelli hareketi 1990'lı yıllarda başladı. O yıllar ben 20 yaşlarındaydım, ergenlik çağımızın sonlarına doğru. TRT'de o zaman 'Yaşama Sevinci' diye bir program vardı. Rahmetli Faruk Öztimur'un hazırladığı bir engelli programıydı. O programa tesadüfen denk geldikten sonra, engelliler olarak artık bir uyanmaya başladık. Bu programları izledikten sonra "Ankara'daki engelli başarıyor da, Anadolu'daki engelli neden başarmasın" diye, içimizde uyanışlar başladı. O program, engellilerin Türkiye'deki bir dönüm noktasıydı. 1990'lı yıllarda başlayan örgütlenmeler, Türkiye'deki engellilerin önünü açtı. İsteklerimiz ve hak talep etmeye başladık. Sıkıntıları dile getirmeye başladık. Yapılması gerekenler STK'lar aracılığıyla yoğun bir şekilde dile getirilmeye başlanınca, göreve gelen hükümetlerde bu çağrılara duyarsız kalamadı. Ülkemiz engelliler konusunda son 10-15 yılda gayet iyi yere geldi. Ama aşılması gereken çok konular var. Engelliler yasasının yürürlüğe girmesiyle birlikte, haklarımızda gündeme gelmeye başladı. Sıkıntılarımız var ama en azından kendimize ait bir yasamız var. Bu yasa engellilerin yaşamını kolaylaştırma adına hazırlandığı için, yasa dört dörtlük uygulanmaya başlandığında, ülkemizdeki engellilerin yaşam hayatıstandardı, dünyadaki gelişmiş ülkelerin birçoğunun önüne geçecektir, diye düşünüyorum
"TEKERLEKLİ SANDALYE KİŞİNİN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İFADE EDER"
"14 yaşına kadar yerde sürünen, 14 yaşından sonra gördüğü tedavinden sonra koltuk değneğiyle hayatını sürdüren bir birey olarak, sandalyeye o dönem çok fazla ihtiyacım olmadı. Tedavi gördükten sonra yürüyebiliyor, kendi kendime yetebiliyordum. Yaş biraz ilerleyip kilo artışı olunca, sandalye bizim için bir ihtiyaç olunca, sandalye kullanmaya başladım. Şöyle bir şey ifade edeyim. Gençliğimde sandalye sıkıntısı yaşamasam dahi, bizim camiamızdaki engelli arkadaşlarımızın, sandalyeye sahip olunca o mutluluğunu gözlerinden okuyabiliyordum. Çünkü sandalye, kişinin özgürlüğünü ifade eder. Yıllarca, belki annelerinin sırtında okula gitmiş vatandaşlar var. Hatta sandalyesi olmadığı için, 15-20 yıl öncesine kadar evinden çıkamayan engellilerimiz vardı. Çok şükür, şu anda 'Sandalyem yoktur" diyen, çok nadir insan var. Bu konuda yetkili kurumlar vazifesini yerine getiriyorlar. Buna Sosyal Güvenlik Kurumu, Belediyelerimiz ve devletin diğer kurumları, engellilerimizin mutluluğu için çabalıyorlar.
Tekerlekli sandalyeyle ilgili şöyle bir anımı paylaşmak istiyorum. 1998 yılında Askeri Tugay'dan yapılan açıklamada denildi ki bir sandalye dağıtacağız. Yirmi-otuz kişi dernekte toplandık. Bu kadar kişi içerisinde, sandalyeyi alacak kişinin seçiminde oldukça zorluk yaşadık. Bir kişiye vereceğiz ama hangisine verelim. Vereceğimiz kişi kim olmalı. Bir arkadaşı tespit ettik. Tugayın içerisinde düzenlenecek törene 40-50 engelli arkadaşla gittik. O dönem sandalye çok nadir görünüyordu. Diğer arkadaşların sandalyesi olmadığı için, emin olun yerde sürünürlerdi. Düzenlenen büyük bir törenle, bir arkadaşımız sandalyeye kavuştu. O arkadaşımızın mutluluk yüz ifadesi, aynı şekilde sandalye alamayan diğer arkadaşlarımızın boynu bükük görüntüleri, halen gözümün önünde. Sonraki yoğun çalışma diğer arkadaşlarımız için oldu.
Mavi kapak olayını Urfa'da ilk başlatan biri de bendim. Evet, kurumlar ve hayır severlerden destekleri vardı ama biraz da kendimiz proje üretelim dedik. Dernek olarak okullarla birlikte, mavi kapak projesine dahil olduk ve fazla sayıda tekerlekli sandalye dağıtmaya çalıştık. Bu çalışma neticesinde 374 tane tekerlekli sandalye dağıttık. Çok haz duyduğum, duygulandığım bir programa şahit oldum. Bir hayırsever kurumdan dediler ki "Urfa'da sandalye dağıtmak istiyoruz". Bu teklife, hiç düşünmeden "tamam" dedim. Biz size yardımcı oluruz. Bizden sandalye isteyen çok. Onların talebi, kırsalda ki öğrenciler oldu. "Tamam" dedim, tam bizim yapacağımız iş. Milli Eğitime bir yazı yazdım. Milli Eğitim İl Müdürüyle, 40 sandalyenin öğrencilere dağıtılması talebini görüştüm. Üst üste talepler geldi. Altı yaşından 15 yaşına kadar olan yaş grubundan 40 çocuğa sandalye dağıttık. Çünkü 15 yaşına kadar hem okuldan, hem de sandalyeden mahrum kalan bir kişi olarak, okullara sandalye gönderip, çocuklara yardımcı olmaktan, oldukça memnun, mutlu oldum
SPOR MALZEMELERİNDE DIŞA BAĞIMLILIK
"Hasta sandalyesi ayrı, engelli sandalyesi ayrıdır. Biz hasta sandalyelerinden daha çok, engelli sandalyelerin peşindeyiz. Engelli sandalyesi, çok aktif olan sandalyedir. Bu aktif sandalyelerin kullanımı daha pratik ve seri, engellilerin daha az performansla çok yol kat edeceği, sağlık açısından da gerekli olan sandalyelerdir. Bu sandalyeler 20-30 bin liradan başlar, 100-150 bin liraya gider. Şuan Türkiye'de sandalye üretime başlandı. Sportif malzeme olarak biz dışa bağımlıydık. İngiliz veya Amerikan sandalyeleri, iki üç firma aracılığıyla piyasayı ele geçirmişlerdi. Çoğu bizim gücümüz aşan sandalyelerdi. Geçmiş dönemlerde sandalyeler 7-8 bin euro kadardı. Son yıllarda yerli girişimcilerimiz piyasaya çıktı ve kaliteli sandalyeler üretmeye başladılar. Bir nebze olsun, engelliler sporunda sandalyeye kolay şekilde erişilmeye başlandı. Ligde oynayan sporcuların 70-80'i, kaliteli sandalyeye sahip. Bu da yerli girişimlerin, yerli sandalyeyle piyasaya girmesiyle, bir nebze rahatlamasından kaynaklanıyor. Ama şu anda bu basketbol anlamında. Malzeme konusunda diğer spor branşlarda bu sıkıntıları çok çekiliyoruz. Havalı Tabanca, Okçuluk, Bocce gibi. Bocce takımı var ama Türkiye halen Bocce topu imalatı yok. Bu malzemeler Danimarka veya Amerika'dan, döviz karşılığında siparişi edilerek temin edebiliyoruz. Malzeme konusunda halen dışa bağımlıyız. Yeterince kendi malzemelerimizi üretemiyoruz. Bu durum sadece engelliler için değil, diğer branşlar içinde geçerli.
Malzeme konusunda dışa bağımlılık, sporun gelişimine de etkili olmaktadır. O nedenle fazla sporcu yetiştiremiyoruz. Spor yapmak için malzeme gerekli. Halen iyi malzemeye ulaşmak için sıkıntılar çekiyoruz. Büyükşehir Belediyesi'nin desteğini almamıza rağmen, altyapımız için sandalye buramıyoruz. Genç sporcularımızı değişimli olarak sandalyeye bindiriyoruz. Sandalyem yok değil. Sandalyem var ama her sandalye her engelliye olmuyor. Her sporcunun kendine göre engellilik ve beden ölçüsü vardır. Her sporcuya aynı sandalyeyi kullanamazsınız. Sınırlı sayıda sandalyeye sahip olduğumuz için, sporcularımız sandalyeleri değiştirerek kullanmasını sağlıyoruz. Bu durumdan dolayı, sandalye kullanmayan sporcuların gelişimi ağırlaşıyor.
"ENGELLİK YOK, ENGEL OLUNMASI VARDIR"
"Geçmişte 'sakatlar' diye tabir edilirdi. Onu yumuşatmak adına kalktılar 'özürlü' yaptılar. 2013 yılında çıkan son yasayla, bu iki terim kaldırıldı, yerine engelliler terimi kullanılmaya başlandı. Şu anda resmi olarak ifade edilen terim engelliler. Aslında şahsıma bakarsanız, İster sakat, ister özürlü, ister engelli. Çokta fazla terimlere takılmadım. Önemli olan kişinin bize bakışı, önemli olan söylemindeki niyeti ve amacı. Bizim için kişinin kalbinin yansıması önemli. Bu terimlere çok takılmıyoruz ama gerekli olan terimlerdir. Şimdi engellilik ne ifade ediyor Aslında 'engellilik' diye bir şey yok. Bir şeyin yapılmasında 'engel' olunması vardır. Ben buradan kendi kulübüme kadar gidebiliyorsam, ben engelli bir birey değilim. Yürüyerek gidemediğim için, yürüme engelliyim. Sandalyeyle gidiyorsam, bir kere benden engel kalktı. Kişinin görme engelli demesi doğrudur. Onun görememesi, görmesine engeldir. Görememezlik, konuşmasına bir engel değildir. Görme engellinin yürümesi ve gezmesine engel değildir. Yürürken o engelli değildir. Ama biz onun yoluna set koyar, tezgâh koyarsak, sarı şeridini kaldırırsak o, o zaman engelli olur. Ben kulübün başkanı olduğum gibi, antrenörüyüm de. Antrenörlük kursuna giderken, biliyorsunuz kurslara üniversiteden eğitimciler gelir. Bir profesör gelip, dersimize girdi. İlk sorusu "Arkadaşlar günaydın. Siz niçin buradasınız" şeklindeydi. Oraya gelen arkadaşlar, antrenörlük için oradaydılar. Dedik ki, biz tekerlekli basketbolda antrenör olmak için buradayız. Okumuş adam. Hocamız dedi ki "Siz ne sporu yapıyorsunuz" Bizde, tekerlekli sandalye de basketbol yaptığımızı söyledik. Hocamız merakla "Siz tekerlekli sandalye basketbol yapabiliyor musunuz" diye sordu. Evet, dedik. Hocamız "Yani siz sayı atabiliyorsunuz" dedi. Sözlerine devam etti; "Öyleyse siz niçin engelli sporcu oluyorsunuz. Engelli demek, o işi yapamamak demek. O işi yapıyorsanız, siz orada engelli sporcu değilsiniz. Tekerlekli sandalye sporu yapıyorsan, o engelli sporu değildir. Engelli sporu diye bir şey olmaz Engelli isen, o işi yapmıyorsun demektir" dedi.
Dolayısıyla engellilik ifadesine çok fazla takıldığımız bir konu değil. Biz bireylerin önüne ne kadar set koyar, onlara ne kadar mani olursak, o kadar kişiyi engelli yaparız. Tekerlekli sandalyemle bir yere gittim, basamakla karşılaştım. O zaman engelliyim. Basamak yok rampa var ise, engelli değilim. Karşıdaki kişinin ifadesi çok önemli. Mesela, kişi birbiriyle tartışıyor. O kişilerden birisi "Sen kafadan özürlü müsün" diyor. O karşısındaki kişiyi küçümseyerek söylüyor. Dünya kadar zihinsel engelli vatandaşlarımız var. Onların düşük seviyeli insanlar mıdır Elbette değildir. Cenab-ı Hakk onları öyle yaratmış. Zekâda gelişmemiş ama sonuçta o bir varlıktır. "Sen zekâ özürlü müsün" ifadesini, karşımızdaki kişiyi hakaret etmek amacıyla kullandık. O kişiyi küçümseme adına, terim olarak kullandık. Demek istediğim, kullandığımız terimleri, hangi amaçla kullandığımız çok önemli
"BENİM ENGELİM BANA VE SANA SINAVDIR"
Bazen mülki amirlerimizle oturur veya ziyaretlerine gittiğimde, kendilerine derim ki "Engellilik bize, Cenab-ı Hakk tarafından bir sınav için verilmiş. Şu anda bir sınavdayız biz. Engellilik bizim sınavımızdır. Bizim engelliğimiz de sizin sınavınızdır. Siz bu sınavdan kaldığınız sürece, Cenab-ı Hakk bunun cezasını size verecek. Bu dünyada değil. O engellilik sınavını başarıyla geçerseniz, benim engelliliğim kalkar, ömür dünyada mükâfatını da siz alırsınız. Benim engelim bana, benim engelim de sana sınavdır.
"YERDE SÜRÜNDÜĞÜM YILLARDA
KÖYÜN KALECİSİ BENDİM"
"Çocukluktan bu yana spora karşı bir ilgim vardı. Hasta bir Fenerbahçeliyim. Maçlar başlamadan bir saat önce, heyecandan titremeye başlardım. Gençlik ve ergenliğin vermiş olduğu heyecan tabii. Dolayısıyla hep spor yapmak isterdim. O bahsettiğim 14 yaşına kadar olan süreç, yerde süründüğüm dönemlerde köyün kalecisi bendim. Arkadaşlarımla bir arada büyüdüğümüz için, kimse de hayır demezdi. O şekilde kabullenmişlerdi. Kale benimdi, başka kimse de kaleye giremezdi. Spora karşı böyle bir fanatikliğim vardı. Tedavi sürecim, oturmama mani olunca kalecilik, o spor hayatım da bitti. Spor aşkım ise devam ediyordu. Biraz önce de bahsettiğim gibi, Sivil Toplum Örgütlerinin (STK) içerisine girince, engellilerin de spor yapabildiğini görmeye başladık. O zamanlar İskenderun, Ankara, İstanbul bir de İzmir'in takımları vardı. O zaman STK'lar bir araya gelerek fikir alışverişi yaparlardı. 2000'li yılarıydı. Dedim ki "Diğer bölgelerde spor var, bizim bölgede niçin yok"
5 TEKERLEKLİ SANDALYEYLE LİGE KATILDIK
"Urfa'da da engelli potansiyeli çok yüksek sayıdaydı. O dönem biz de bu işi Urfa'da başlatalım dedik. 2001 yılında takımı kurduk. İş yoğunluğumdan dolayı, takımla çok ilgilenemedim. Kulüp vardı ama elimizde sandalye, hiçbir şey yok. Arkadaşlar dediler ki, biz kulübü kapatacağız. O zaman ki dernek başkanımız İbrahim Bey'in desteğiyle "Kulübü kapatmayalım, başkanlığı ben yaparım" dedim. Valilik, Federasyon derken aynı yıl 5 tane tekerlekli sandalyeyi temin ettik. Hangi cesaretle bilmiyorum, lige de katıldık
Sporun engellilerin hayatı üzerinde inanılmaz bir etkisi var. Ne rehabilitasyon merkezleri, ne de hastaneler, sporun yapmış olduğu psikolojik etkinin binde birini yapamıyor. İyi ki takımımızı kurduk. İlk zamanlarda gidenden gelenden 60-70 fark yiyoruz ama hiç olumsuzluğa kapılmadık. Diyorduk ki; biz bu sene lige katıldık. Lige katılacağız da, o sene sandalyemiz yoktu. Bir yardımsever bize yardımcı oldu ve kulübe bağışladığı bir sandalye parasıyla, beş sandalye birden yaptık. Lige katıldığımız ilk yılın devamında 4-5 yıl ben de takımda oynadım. Takım bir üst lige çıktı, sonra düştü. Şuan, 6-7 sezondur Süper Lig'de devam ediyoruz
"ENGELİYLE GURUR DUYAN ÇOCUKLARIMIZ VAR"
"Sporun her bireyin üzerinde çok büyük etkisi vardır. Ama engellinin üzerinde iki kat daha fazla etkisi vardır. Çünkü engelliler fiziki yapısı itibariyle, çok fazla hareket etmeyen bireyler. Bu hareketsizlik neticesinde kilo alma, kasların kireçlenmesi olayı. Engellilerin en büyük düşmanı kilodur. Bu kilolardan ancak spor yapmakla kurutulabiliriz. Spor aslında bedenin terbiyesidir. Bizim için sporun faydası hem fiziki hem de ruhen önemli faydaları var. Sosyalleşmesi, kişinin kendisiyle barışık olması ve kimlik kazanması konusunda sayısız faydaları var. Engelliler için en önemli konu kimlik. Kendi kimliğini benimsememe olayı. Belki abartı gibi gelecek ama kendi kimliği, kendi engeliyle gurur duyan çocuklarımız var. Diyorlar ki, engelimiz olmasaydı belki bu sporu yapamayacak, bu başarıya ulaşamayacaktım. Spor sayesinde o kadar kendileriyle barışık, bir o kadar mutlular ki
Sporun engelliler üzerinde hem fiziki, hem ruhi hem de sosyalleşmesi üzerine katkıları oldukça fazla. Bundan 5-6 ay önce 13-14 yaşında iki genci getirip, genç takımla antrenmana aldık. Antrenman bitiminde sonra sporcuma "Eve nasıl gideceksin' diye sorduğumda, bilmediğini söyledi. Evin nerede, seni bırakalım, dedik. Evinin nerede olduğunu da bilmediğini söyledi. Babanın telefon numarası var mı, dedik. Var, dedi. Babasının numarasını öğrenip, arayıp evinin adresini aldık. Evine götürdük sporcumuzu. Tabii ki 2-3 ay geçtikten sonra, şu anda sporcum toplu taşıma araçlarını kullanarak evine gider gelir. Öyle bir durum söz konusu oldu ki, o sporcumuz evinden zorla çıkardı şimdi, bu seferinde evine gönderemiyoruz. Sinan bir gün geldi, takım arkadaşı Abdullah'la birlikte Şanlıurfa'nın futbol maçına gitmek istediğini söyledi. Daha 14 yaşında. Bak dedim maç gece 11-12'de bitecek, o saatte araba olmaz. Bir şey olmaz, ben tekerlekli sandalyemle eve giderim, dedi. Geliyor antrenmana katılıyor, antrenman çıkışı futbol maçı izlemeye gidiyor. Gece geç saatte maçtan çıkıp evine gidebiliyor. Sporun ona katmış olduğu öz güven. Onun yanında bir sporcum daha var. Babası çocuğunun antrenmanlara katılmak istediğini, kendi başına antrenmanlara katılmayacağını söyleyince, çocuğu evinden alıp servisle antrenmana getirdik. O sporcum servis olduğunda servis, servis yoksa kendisi otobüse binip, antrenmana gelip, evine gider. İşte sporun etkisi. Daha önce yaşamış olduğum, sporculardan bir tanesi, 9-10 yaşında felç geçiriyor. Omurilik felçli. Doktorlar diyor ki, bu çocuk yatalak, ömür boyu, yatağa bağlı kalacak. Bu çocuk hayatını yatakta geçirecek. Çocuk gelip bizle, sporla tanıştı. Antrenmana geldi, gitti. O yatalak, evinden çıkamaz denilen çocuk, sporda başarılı olup 15-16 yaşında Milli Takım sporcusu oldu. Doktorların yataktan çıkamaz dedikleri o çocuk, tek başına Kanada'ya gitti. Sadece bu değil, bunun gibi yüzlerce örnek verebilirim. Benim 20-25 sporcum, spor kimliğiyle gerek özel sektör, gerekse kamu kurumlarında işe girerek, çalışmaya başladılar. Evlerine ekmek götürüyorlar. Toplumda örnek baba, örnek aile reisi a gösteriliyorlar. Bizde onlarla gururlanıyoruz
"AMACIMIZ, DAHA ÇOK ENGELLİYE ULAŞMAK"
"Kulüp olarak bizim lokomotif branşımız tekerlekli basketbol. Yaklaşık 23 yıldır bu branşta aktif olarak faaliyet göstermekteyiz. Bocce, Bilek Güreşi, Halter, görme engellilerle ilgili golbol ve judo branşlarımız var. Özel sporcularımızla ilgili aktif branşlarımız var. Takım sporları anlamında tekerlekli basketbol ve golbol takımımız var. Bocce branşını yakın zamanda faaliyete geçti. Bilek güreşinde Avrupa ve Dünya Şampiyonu sporcumuz var. Halterde çok başarılıydık ama son yıllarda sporcu kayıpları oldu. Masa tenisi oynayan özel sporcularımız şuanda var. Ampute de takım kurup, Süper Lige kadar çıkardık. Çok sıkıntılar yaşadığım bir branştı. Büyükşehir Belediyesi gibi sponsorumuz, gerekli desteği vermeyince geçen sene branşı kurumsal olan bir spor kulübüne devrettim, yeter ki bu branş Urfa'da devam etsin. Kulüp olarak Ampute futbolda sekiz dokuz yıl Urfa'yı temsil ettik. Bu branşta 2. Lig ve 1. Lig'den sonra, Süper Lig'de iki yıl mücadele ettik. Engellilerle alakalı birçok kulüp var. Bunlardan bir tanesi de Bağcılar Spor Kulübü. Hamza Doğan kardeşimiz o kulüpte yöneticilik yapıyor. Amaç aynı. Amaç insan odaklı. Daha çok engelliye nasıl ulaşırız. Daha çok engelliyi nasıl bu spora kazandırırız çabası içerisindeyiz.
URFA KENAR MAHALLESİNDEN AVRUPA'YA
"Fenerbahçe, bir Beşiktaş ve Galatasaray. Üç büyük takımla aynı ligde oynuyoruz. Rakiplerimizin misyonu ayrı, bizim misyonumuz ayrı. Onların misyonu başarı odaklı, bizim misyonumuz daha çok sporcu odaklı. Biz ne kadar çok sporcu yetiştirebilirsek, biz kendimizi o kadar şampiyon görüyoruz, onlar ise ne kadar kupa kaldırırsa o kadar başarılı görüyorlar. Fenerbahçe'de de oynayan sporcum var, Balıkesir'de de oynayan sporcum var. Avrupa'ya transfer olan sporcum var. Bunların hepsi Urfalı. Birçoğu Urfa'nın kenar mahallesinde, kendi halinde, kapısının önünden 100 metre ileriye gidemeyen çocuklarımız. Yetiştirdik, başka kulüplere verdik. Orada ekmeğini kazanıyorlar. Kulübümüzün 70'i Urfa'dan yetişen çocuklarımız. Urfa'da yetişen evlatlarımız. Üç tane sporcum yabancı. Yabancı derken onlarda bizim evladımız, bizden biri. Dışarıdan gelip bize katkı veren sporcular.
YABANCI OYUNCU TRANSFERİ
"Yabancı oyuncu transfer etmemizin nedeni, o mevkilere sporcu yetiştirememekten dolayı. Dışarıdan takviye almak zorunda kalıyoruz. Aksi halde bütün branşlarımız, kendi alt yapımızdan yetiştirmeye çalışıyoruz. Bizim Belediye Başkanımız, dışarıdan çok fazla sporcu transfer etmemize razı olmayan biri. Daha çok kendi öz evlatlarımızı yetiştirerek, bu sportif faaliyetleri yapmamız isteniyor.
"ÖZEL SEKTÖRÜN SPORA DESTEK OLMASI LAZIM"
"Yıllardır sıkıntımız, sponsor sıkıntısı. Şu anda bize tek sahip çıkan Şanlıurfa Büyükşehir Belediyemizdir. Buradan Büyükşehir Belediyemize teşekkür ediyoruz. Onların sayesinde faaliyetlerimizi yürütüyoruz. Biz onların işini yapıyoruz, onlarda bize destek oluyorlar. Normalde bu çocuklara sportif hizmeti sunması gereken kimdir. Gençlik spordur, Belediyeler ve yetkili kurumlardır. Bizde onların işini kolaylaştırıyoruz. Biz mutfaktan gelen insanlarız. Bugün belki bir heyecanla Kulüpler bu işin içine yönelir, fakat emin ol, bu heyecan bizim kadar devam ettiremezler. Çünkü o duygularla yetişmiş, o sıkıntılarla büyümüş bireyler olunca, gelen çocukları çok iyi anlıyoruz.
Bölge olarak, ekonomik olarak, sosyal olarak, bu konulara çok duyarlı olan bir sektörümüz yok. Belediyemizin vermiş olduğu desteğiyle biz bu faaliyetleri yürütüyoruz. Tüm yükü Belediyeye yıkmak doğru değil. Belediye, kurumsal yapısının yanında, halka hizmet eden bir kurumdur. Şu anda yapmış olduğumuz spor, ucuz bir spor değildir. Ama insan hayatı için parada önemli değildir. Eğer iki tane insan hayata tutunacaksa, milyonlar hiçbir şeyi ifade etmez. Yani iki insanın hayatından önemli olamaz. Dolayısıyla sosyal hayatta maalesef, geri kalmış bir bölgedeyiz Ekonomik olarak, zengin iş adamlarımız var. Ya sıkıntı bizdedir, biz kendimizi onlara ifade edemedik. Ya da onlar kendilerini bu şekilde, spora ya da engelli sporuna çok fazla yanaşmak istemediler. Demek istediğim, özel sektörün spora destek olması lazım. Özel sektör özellikle, para kazandığı ilden o ile yatırım yapması gerekir. Eğer iş adamları Antep'ten para kazanıyorsa, bir kısmını Antep'e, insan odaklı yatırım yapması lazım. Kişi İstanbul'da oturuyor olabilir, iş adamı olabilir. O yörede para kazanıyor olabilir. Sonuçta o yöredeki insanların geleceği, mutluluğu için yatırımlar yapması lazım. Üzülerek belirtiyorum ki, bugüne kadar gerçek anlamda destek bulamadık. Geçen sporcumla sohbet ederken bana dedi ki, içimde uhde oldu, göğsümde (formamda) bir sponsor göremedim. Ne yapalım dedim Mehmet, olmuyor. Kalktım formamızın üzerine belediyenin bir şirketinin ismini yazdırdım. Ama bir şey almadan, karşılıksız. Sırf bunlarında sponsoru var, desinler diye bunu yaptık. Geçen sene Fenerbahçe'ye bakıyoruz, dokuz tane forma sponsoru olduğunu görüyoruz. Sağ olsun Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tam 15 yıldır bizim takımımızı desteklemeye devam ettiler. Bu dönemde Kasım Gülpınar Başkanımız aynı şekilde desteklerini devam ediyorlar. Bu destek oldukça hem başarı anlamında dereceler yükselecek, başarılar olacak. Biraz önce bahsettiğim gibi, emin olun, dereceden ziyade, bizim insan odaklı daha çok sporcu yetiştirmek adına biz destek alabiliriz. Beş tane daha sandalyem olsaydı, belki beş tane daha engelliyi spora katabilirdim.
"KAPANAN HER TAKIM, ONLARCA İNSANIN HAYATTAN KOPMASI DEMEK"
"Türkiye'de Tekerlekli Basketbol branşında 60-65 tane takım vardı. Bu sayı gün geçtikçe düşmeye başladı. Şu anda Türkiye'de engelli sporcu yetişmiyor. Mevcut yaş ortalaması bundan birkaç yıl önce bizim takım dâhil, 23-24 iken, şu anda yaş ortalaması 35'leri bulmuş. Alttan sporcu gelmiyor. Bunun nedeni gerek imkânların kısıtlılığı, gerekse bahsettiğimiz malzeme eksikliğinden dolayı. 1. ve 2. Lig takımları, bizim gibi sporcu yetiştiriyor. Sponsorları olan takımlar zaten sporcu yetiştirmiyor. Hazır benim sporcuma konuyor. Paralı, sponsorlu kulüpler, hazır sporcu aldıkları için, sporcu yetiştirmeye ihtiyaçları yoktur. Ama benim sporcuya ihtiyacım var. Anadolu'daki takımlarımız insan odaklı mücadeleyi sürdürüyorlar. Bunlar yeterli desteği bulmayınca, birer birer kapanıyor. Her bir takımın kapanması demek, onlarca engellinin hayattan kopması anlamına geliyor. Bu söylediğimi abartılı değildir. Her bir takım en az 10-15 tane sporcu yetiştiriyor. Bir engellinin spordan tanışması, sahadan eve gidip gelmesi, tribünlerde yüzlerce kişinin alkışlaması bile, onun sosyalleşmesi ve hayata bağlanmasına büyük vesile olmuştur. Biz insanları kazanmamız adına bu takımlara iş adamlarının destek vermesi, çok hayati önem arz ediyor.
SÜPER LİG TAKIMLARININ ENGELLİ BRANŞI AÇILMASI
"Basın mensupları ve topluma mal olmuş kişilerin zorlamasıyla, Süper Lig'i üç büyükleri olarak isimlendirilen Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş'ta tekerlekli sandalye takımları kuruldu. Geçmişte dönemin spor bakanı Urfa'ya geldiğinde kendisine dedim ki "Sayın Bakanım, engelli sporunun gelişmesi için, muhakkak profesyonel futbol takımlarının bünyesinde, bir engelli branşını yürütme zorunluluğu getirin. Bu branş takım veya bireysel bir branş olabilir. Bunu profesyonel takımlarda zorunlu hale getirin, emin olun Bakanlığında yükü hafifler, toplumda da bir yerine beş kat daha fazla sporcu yetişir. Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) en iyi örnek. Şu anda profesyonel futbol takımlarının amatör (engelli) branşı olduğu zaman yol, yemek ve konaklama gibi hiçbir gider, kulübün bütçesinden gitmiyor. Kulüplerin futbol giderleri TFF tarafından karşılanıyor
UNUTULMAYAN ANILAR
"Ampute olan gençlerin çoğunluğu, ya sonradan iş ya da trafik kazası gibi değişik nedenlerden dolayı ampute olmuşlardır. Bu gençler sonradan ampute olduğu için, bu durumu kabullenmekte zorluk çekiyorlar. Ampute futbol takımımızda oynayan 22-23 yaşlarında sporcum bir gün yanıma geldi. Sohbet ettik, bu sporun senin hayatın üzerinde ne gibi etkisi oldu, diye kendisine sordum. Dedi ki ben hayatım borunca yatak odası dışında protez ayağımı çıkaramadım. Şu anda, sporla tanıştıktan sonra, futbol sahasının ortasına oturuyorum, protezimi çıkarıyor, kanedyenlerimi (koltuk değneği) alıyor sahaya çıkıyorum. Nereden nereye gelmişiz. Protezinden utanan birey, spor sayesinde protezini çıkarıp bir de eline kanedyen alıyor. O utanarak değil de, gurur duyarak sahaya çıkıyor. Diyor ki ben sporcu olmuşum, futbolcu kimliğim var. Bundan ötesi tarif edilemez bence. O çocuğun söylediği, beni çok etkiledi. Protezini sadece yatak odasında çıkaran engellinin, sahanın orasında protezini çıkarıp, kanedyenlerini (koltuk değneği) alıp, sahaya çıkıyor, düşünün artık
"KİMSE DEMESİN Kİ BENDEN SPORCU OLAMAZ"
"Buradan bir duyurumuz olsun vatandaşlarımız, engelli kardeşlerimize. Rast gelir bizim programımızı kendileri izlerler, aileleri izlerler. Her engelliye göre bir spor branşı, dünyada geliştirilmiş. İki elini kullanamayan, kafasını bile tutamayan bireyler, Bocce isimli spor branşını oynuyor. O da bir spor branşı, orada bir yarışma, rekabet var, heyecan var, lisans var, yarışma var. Hiç kimse demesin ki benden sporcu olamaz. Bize gelen çocuk ve gençler belli bir eğitim aldıktan sonra ona "Sen basketbolcu olamazsın" diyoruz. Ve devam ediyoruz "Sen iyi bir bilek güreşçi, halterci veya iyi bir Bocce sporcusu olabilirsin." diyoruz. Biraz önce bahsettim. Abdullah isimli sporcumuzun içinde büyük bir basketbol heyecanı, sevgisi vardı. Ama basketbola yatkın bir yapısı yoktu. Kendisine Bocce sporunu yapabileceğini söyledik. Serebral Palsi isimli bir hastalık var. Bu hastalığa yakalananlar refleks kontrolü yapmakta zorluk çekiyorlar. Basketbol refleksle oynan bir spordur. Abdullah'ı hemen Bocce'ye yönlendirdik. İki kolu ve ayağı olmayan, yüzücü olup paralimpik oyunlarında yarışan sporcularımız var. Kolunu ayağını kullanamayıp, gövdesiyle yarışıp da, şampiyon olan sporcularımız var. Bu bir azim meselesidir. Kişi azim gösterince, her engellinin muhakkak yapabileceği bir spor branşı da oluyor. Geçenlerde bir Beden Eğitimi öğretmenimiz bizi aradı. "Başkanım" dedi, bir öğrencim var, sana yönlendireceğim. Çocuk geldi 10 yaşlarında. Ayaklarında sıkıntı var ama iki kolu normal. Çocuk şanslı, babası ne yapacağını biliyor. Öğretmenimiz ne yaptığımız hususunda beni aradı. Hocamıza, sen merak etme, bu kapıdan içeri girdi bir daha çıkamaz dedim. Basketbolcu olmazsa, bilek güreşi, o da olmazsa masa tenisçi olur. O kapımızdan içeri girdiğinde o muhakkak bir spor kimliği kazanacaktır. Çocukla sohbet ettik, inşallah birkaç hafta içerisinde genç takımlara çalışmalara devam edecek. Bunun bir süreci var. Biz bakar ve gözlemleriz. Bu çocuk basketbola yatkın, çocuğa faydası olacak ise onun üzerinden dururuz. Gelecek için çok fazla ümitli olmadığım zamanda, diğer branşları da tanıtarak, sevdirerek yönlendiriyoruz. Daha çok söz sahibi olmaya başlayınca, kendisi de onu yapmaya devam ediyor...
SPORCULARA ULAŞIMDA BEDEN EĞİTİMCİLERİNİN ÖNEMİ
"Türkiye'de en büyük sıkıntılardan bir tanesi, sporcuları doğru yönlendirememektir. Öğrencinin spor yapmasında, beden eğitimi öğretmenlerinden etkisi oldukça fazla. Çocuklarımız onların avuçları arasında. Beden eğitimi öğretmenimiz duyarlı olduğu zaman, bizim işimiz çok kolay oluyor. Bizim daha çok sporcu bulmamızı sağlıyor. Bahsettiğim o çocuk, beden eğitimi öğretmeni tarafından yönlendirdi. Sanırım günümüzde birçok beden eğitimci hocamız, engeliler sporunu yeteri kadar bilmiyor. Doğru yönlendirme sayesinde bu çocukların hayatı kurtuluyor. Sporcu çıkarmamamızın nedenlerinden bir tanesi de, sporcuyu yönlendirememek. Kulüplere gerekli altyapı desteği sağlanamaması.
PARALİMPİK OYUNLARINDAKİ BAŞARIMIZ
"Bu sene biz Paralimpik Oyunlarında önemli bir başarı aldık. Yeterli mi, bence değil. Türkiye'de bu kadar engelli varken, daha başarılı olmamız gerekiyor. Almanya'da engelsizlerde basketbol oynuyor. Almanya'da engelli sporcunun azlığı ve yeteri kadar sporcu yetişmemesinden dolayı. Bizde veriler ortada. Bu verilere göre nereden baksan Türkiye'de 6-7 milyon engelli mevcut. Bu nüfusa göre, sadece 10 branşta paralimpik oyunlarına madalya almayı başarı olarak saymıyorum. Devlet engelli sporuna birazcık pozitif ayrım yapmak zorundadır. Malzeme konusunda destek vermek lazım. Malzeme olmadığı sürece, bu ülkede yeteri kadar sporcu yetişmez.
ÖLÜMÜN GARANTİSİ OLMADIĞI SÜRECE, BEDENİN GARANTİSİ OLMAZ
"Şu anda iki üç sporcum 12-13 yaşlarından sonra engelli olmuşlar. Birçok sporcum ya iş hayatı ya da trafik kazası sonrası engelli kalmış. 'Herkes bir engelli adayıdır' sözü klişeleşmiş, ama gerçek bir sözcüktür.